• İNGİLİZCE KULLANIMI


    Gramer ve kelime dağarcığının yanı sıra sözcükleri birlikte kullanmayı –dizim- ve bir kelimenin yazı mı konuşma dilinde mi daha sık kullanıldığını öğrenmek önemlidir. Aynı zamanda bir sözcüğün resmî olup olmadığını, İngiliz ve Amerikan İngilizcesinde kullanımlarını bilmekte fayda vardır.

    DİZİM

    Sözcüklerin nasıl birlikte kullanılacağı veya aralarında sabit bağlantı oluşturulacağı ile ilgilidir:
    Tipik Dizim
    Yanlış/Tipik Olmayan
    heavy rain
    thick rain
    high temperature
    tall temperature
    scenic view
    scenic picture
    have an experience
    do/make an experience

    Dizimlerin bazılarında iki sözcük arasında sabit bağlantı vardır:
    make
    express +  a wish
    fulfil
    Wish’in isim hâliyle birlikte çok az kelime kullanılabilir.
    whisk an egg

    winding road

    curly hair

    blissfully ignorant


    Bazılarında sözcük çok kelimeyle birlikte kullanılabilir:
    big + apartment, beach, car, camera, chance,
    disappointment, fight, gun, lamp, moon, news, ocean, pain, pity, price, queue, table, umbrella, upset, wait, window
    Big yüzlerce kelimeyle birlikte kullanılabilir.
    enormous/large + house/lorry/cup

    fast/shiny/expensive + car/motorbike

    very/really/extremely + interesting/hot

    brown/straight/long + fence/hair/line


    EMİR VE ÖĞRETİM

    Emir verirken genelde emir ifadeleri ve must kullanılır. Doğrudan ifadelerle emir verilir:
    Stop talking now!
    You must wear a coat. It’s raining.

    Emir vermenin kibar şekilleri vardır. Sözün sonuna please eklenebilir, istekmiş gibi soru şeklinde dönüştürülebilir veya I’d like you to fiil/I’d be grateful if you’d + fiil kullanılabilir:
    Ask Max to sign this form and then send it off immediately please, Gwyn.
    Will you bring us the files on the Hanley case please, Maria?
    I’d be grateful if you didn’t tell anyone about this.

    Genel duyurularda genelde no, do not veya must kullanılır.

    Birine bir şeyin nasıl yapılacağı söylenirken genelde emir ifadeleri kullanılır:
    Beat four eggs, like this. Then add the flour gradually. Don’t beat the eggs too much though.

    Konuşma dilinde genelde bir şey öğretilirken ve gösterilirken geniş zaman kullanılır. “Like this” manasında like so kullanılır:
    You fold the A4 piece of paper like so. Then you glue some shapes onto this side and sprinkle some glitter on it like so.

    CANLI ANLATIM

    Resmî törenler veya futbol maçı gibi olaylarda genelde görülenler hakkında konuşulurken geniş ve şimdiki zaman kullanılır. Geniş zaman, daha eş zamanlı anlatımda kullanılır. Şimdiki zaman daha yavaş gerçekleşen olayları tanımlarken kullanılır:
    Chelsea are a goal down and need to score in the next ten minutes. It’s Terry now, passes to Bridge, Bridge swings the ball over to the left and finds Malouda.
    The two golfers are now playing the final stage of the match.

    DAVET

    Birine bir yere gidip gitmemek, bir şey yapıp yapmamak veya alıp almamak istediği sorulurken would you like (to) resmî ifadesi ve do you want (to) ifadesi kullanılabilir:
    Would you like to come to dinner on Friday night?
    Do you want to go for a coffee?

    Davetlere tek başına verilen thanks cevabı “evet” demektir. Hayır derken no thanks kullanılabilir.

    Daha etkili ama kibar şekli emir ifadesi kullanmaktır –do + fiil ile olanı vurgu yapar-:
    Come and join us.
    Do sit down anywhere you like.

    Belirli bir zamandan bahsetmiyorken –soon, in the New Year, some time gibi-
    genelde you’ll have to ve you must kullanılır:
    You’ll have to come over soon.
    You must come for a walk with us some time.

    Davet ederken why don’t you … kalıbı da kullanılabilir:
    Why don’t you join us for lunch on Sunday?

    TEKLİF

    Tekliflere cevap verilirken genelde yes, please veya no, thanks denir:
     A: Would you like some cake?
    B: Oh yes, please. It looks delicious.
    A: Can I get you more juice?
    B: No, thanks.

    Resmî olmayan şekilde teklif yaparken want veya soru edası içeren ad öbeği kullanılabilir:
    A: Want some of my sandwich?
    B: No, thanks.
    A: Tea?
    B: Oh yes, please.

    Biri için bir şey yapmayı teklif ederken geniş zaman kullanılmaz. Genelde ‘ll kullanılır:
    A: Shall I wash the car?
    B: Oh, that would be great, thanks.
    A: Would you like me to walk you home?
    B: No, thanks.
    I’ll do the ironing if you want.

    Farklı durumlarda bir şey yapmayı teklif etmek:
    A: Is there anything I can do?
    B: Actually yes, you can chop these carrots while I wash the potatoes.
    A: Can I help you?
    B: No, thanks. I’m just looking around.
    A: Hi my name is Inez. How may I help you?
    B: Well, there’s something wrong with my internet connection…
    A: What can I do for you?
    B: I’m interested in seeing the city centre. Is there a bus tour, or something like that, that I can take?

    Biri bir şey isterken neredeyse emin olunduğunda, let me kullanılabilir:
    Let me get you some more soup.

    İSTEK

    Bir şey istemenin farklı yolları vardır. Genelde kibar ve dolaylı şekilde can, could, would you mind if ve may kullanılır:
    A: Can I have the salt?
    B: Of course, here you are.
    A: Could I ask you the time, please?
    B: No problem. It’s quarter past four.
    A: Would you mind if I borrowed your pen, please?
    B: Of course, here you are.
    A: May I have the bill, please? (May daha resmîdir.)
    B: Certainly, Madam.

    Çok doğrudan şekilde ve genelde acil isteklerde need kullanılır:
    I need a doctor.

    I want çok doğrudan bir ifadedir. Karşıdakine kaba gelebilir. Normalde çok doğrudan şekilde olmayacaksa istekte bulunurken kullanılmaz:
    I want to speak to the manager right now. I am not leaving here until I get my money back.

    Birinden bir şey yapmasını istemenin kibarca ve dolaylı olarak birden fazla yolu vardır:
    Could you call a taxi for me, please?
    Would you ask Rose whether she has signed the card, please?
    Would you mind collecting my suit from the dry cleaner’s, please?
    Do you think you could come in ten minutes early tomorrow, before the presentation?

    Bazen istekte bulunurken can you ve will you kullanılabilir –resmî değildirler-:
    Mum, can you wake me at seven o’clock?

    Patron ve yönetici kibarca bir şey yapılmasını istediğinde we need kullanılır –genelde iş konusunda kullanılır-:
    We need to email the contract to Peter immediately.

    Birinin istenileni yapacağından emin olunmadığında bazen you wouldn’t …, would you veya you couldn’t …, could you kullanılır:
    You wouldn’t drop this into the post office for me, would you?

    Resmî yazılarda ve e-postalarda kullanılan ifadeler:
    I would be grateful if you could send me more information about the course.
    We would be most grateful if you could send someone to meet us at the airport as we do not speak Japanese.

    SELAMLAŞMA VE VEDA

    Tanıdık görülünce selam vermek için genelde:
    Good morning/afternoon/evening
    Resmî
    Hello
    Resmî
    Morning
    Resmî
    Hi

    Hi there


    Ayrılırken genelde:
    Good night
    Resmî
    Goodbye
    Resmî
    Bye bye
    Resmî
    Bye

    See you later

    See you


    Sadece günün sonunda birinin yanından ayrılırken, eve veya yatağa geçmeden önce good night denir:
    Good night. Thanks for a lovely evening.

    Kutlarken farklı ifadeler kullanılır:
    Özel günler
    Happy New Year!
    Happy birthday!
    Önemli bir olaydan önce birine iyi şans dilerken
    Good luck!
    Birini tebrik ederken
    Well done!
    Congratulations! (Resmî)

    Doğum gününü kutlarken congratulations kullanılmaz.

    ÖNERİ

    Birine olası yol haritasından bahsederken birtakım ifadeler kullanılır:
    How about starting a book club? (How about + fiil + ing)
    What about opening your present now? (What about + fiil + ing)

    How about I pick you up at eight o’clock on my way to the airport?
    (How about + geniş zaman)

    Genelde yiyecek ve içecekle ilgili öneri yaparken how about/what about + ad öbeği kullanılır:
    A: Are you hungry?
    B: Yeah, how about some lunch?

    Genel bir öneride bulunurken why not kullanılabilir:
    Why not take a break in the south-west?

    Spesifik öneride bulunurken why don’t … kullanılabilir:
    You look really tired. Why don’t you take some time out and rest?

    Biriyle bir şey yapma önerisinde bulunurken let’s (let us) kullanılır:
    Let’s make a curry tonight.

    Olumsuz önerilerde let’s not kullanılır:
    Let’s not argue about this.
    Genelde öneride bulunurken öbeklerle could kullanılır. Olumsuz hâli, olumluya nazaran daha vurgulayıcıdır:
    A: I only have three chairs. There will be four of us for dinner.
    B: Couldn’t you use the one in your bedroom?

    Vurgulayarak söylenen önerilerde can’t you kullanılır:
    Can’t you finish your homework before going?

    Pek üzerinde durmadan yapılan önerilerde I thought we might/could kullanılabilir:
    On Saturday, I thought we might go to town and see the Farmers’ Market and then I thought we could have lunch in a nice little café by the river.

    Pek üzerinde durmadan yapılan önerilerde you/we could always kullanılabilir:
    A: Oh no! We’re out of olive oil.
    B: We could always use butter. I know it’s not as healthy, but it’ll taste good.

    Öylesine yapılan önerilerde there’s always kullanılır. Bazen birini neşelendirmek veya komik olmaya çalışırken kullanılabilir:
    A: We lost four nil. That’s it for this year. We’re out of the championship now.
    B: Don’t worry. There’s always next year.

    Öneride bulunurken suggest ve shall de kullanılır.

    TELEFON

    Telefona cevap verirken ve ararken –B arayan kişi-:
    A: Hello. (Alo)
    B: Hi, Kathryn.
    A: How are you?
    B: Great, and you? (Nasıl demenin bir şekli)
    A: Good, thanks.
    B: I was wondering if you’d be interested in going to the cinema with me tonight?
    (Arama sebebi)

    Tanınmayan biri arandığında –B arayan kişi-:
    A: Hello.
    B: Hello, my name is Chloe Anderson, and I’m calling about the job you have advertised in the Evening Herald. (Kendini tanıtma ve arama sebebi)

    Kendini tanırıken my name is …, this is … veya it’s … kullanılır. Çoğu dilde ad söylenerek telefona cevap verilir ancak İngilizcede şirket veya kurum olmadıkça isim söylenmez:
    All Electrics. How can I help you?

    Telefon kapatılmak istendiğinde genelde right, okay gibi söylem belirleyiciler kullanılır:
    A: That was nice that you invited your mum around for her birthday. I bet she was so happy.
    B: Yeah. It was really nice.
    A: Right, well I’d better be going.
    B: Okay, thanks for calling, Liz.
    A: Okay, bye, Mel.
    B: Bye.

    Telefona biri istenirken can I speak to X please –resmî- veya is X there please kullanılabilir:
    A: Hello. Can I speak to Jackie, please?
    B: Speaking. (Benim)
    A: Hi. Is Emma there, please?
    B: I’ll get her for you now.

    Birinin beklemesi istenirken genelde can you hold (on) (a minute) please kullanılır:
    A: Is Carol there, please?
    B: Sure. Can you hold on a minute please and I’ll get her for you?
    A: Can I speak to Mr Peterson, please?
    B: Absolutely. Can you just hold a second and I’ll put you through to his office?

    Telefona istenen kişi yoksa X is not available, X is not here veya X is not in his/her office ifadeleri kullanılır ve genelde söylenmek istenen öğrenilir:
    A: Can I speak to Laura Watts, please?
    B: I’m afraid Laura is not available at the moment. Can I take a message?

    UYARI

    Tavsiye ile benzer uyarılar vardır:
    I wouldn’t swim there if I were you.
    I don’t think you should drink the water here.
    I don’t think you ought to say no to the job offer. (resmî)
    A word of warning, there are snakes on the trails. (dikkat et)

    Vurgulanarak söylenen uyarılarda genelde don’t kullanılır:
    Don’t cross the road when the pedestrian light is red.

    Bazen I warn you veya I must warn you kullanılır:
    It’s a wonderful restaurant but, I warn you, it isn’t cheap.

    İnsanlara yönelik yapılan uyarılarda genelde beware of, caution, warning ve danger kullanılır:
    Beware of the dog.
    Caution: Wet floor.
    Warning: this building site is private property.

    Anlık tehlikelere karşı birini uyarmak için careful, be careful, watch out, look out, mind kullanılabilir:
    Watch out! You’re about to hit the car behind you.

    TARİH

    İngilizcede tarih farklı şekillerde yazılır. İngiliz İngilizcesinde en yaygın şekli önce gün sonra ay ve en son yıl yazmaktır:
    20 January 1993

    Sadece sayılarla da ifade edilebilir:
    20/1/1993

    Bazen sayının telaffuzunun son iki harfi –th, rd, st, nd- kullanılabilir:
    Today is the 7th September.
    Mayıs ve haziran –May, June- dışında aylar kısaltılabilir:
    Jan, Feb, Mar, Apr, Jul, Aug, Sept, Oct, Nov, Dec

    Amerikan İngilizcesinde gün ve yıldan önce ay gelir:
    Independence Day in the USA is on July 4th each year.
    7/15/2000

    Tarihler birkaç şekilde sorulabilir. Cevap verirken the ve of kullanılabilir:
    A: What date is it?
    B: It’s the first of June.
    A: What’s the date today?
    B: It’s June the first.
    A: What’s today’s date?
    B: Fifteenth of April.

    2000’den önceki yıllar:
    1492: fourteen ninety-two
    1700: seventeen hundred
    1908: nineteen oh eight

    2000 ve sonraki yıllar:
    2003: two thousand and three veya twenty oh three
    2012: two thousand and twelve veya twenty twelve
    şeklinde söylenir.

    ÖLÇÜ

    Alan ve boyuttan bahsederken length, width, depth, height adları ve long, wide, deep, high sıfatları kullanılır:
    A: What length is the pool at the sports club?
    B: Eighteen metres, I think.
    A: And what about the depth?
    B: It’s not very deep, maybe a metre.
    The island is 11 miles long and 5 miles wide.
    We were travelling at a height of 10,000 metres above sea level.
    The statue is 3 metres high.
    The zoo insists on the mammals having a pool at least 10 metres deep, 30 metres wide and 150 metres long.

    Long ve wide yerine by kullanılabilir:
    The island is 11 miles by 5 miles.

    İnsanlar, yapılar ve büyüyen şeylerden bahsederken tall, diğer durumlarda high kullanılır:
    The plants were two metres tall.
    High ceilings are common in Georgian houses.

    Ağırlık ölçümlerinde weigh fiili kullanılır:
    The engine is designed to take minimum space and weighs 55 kg.

    Sebze, meyve vb. şeyleri satın almaktan bahsederken by the kilo/pound vs. kullanılabilir:
    We buy rice by the kilo, which works out cheaper.

    Hacimi belirtmek için hold fiili kullanılır:
    The bath holds 500 litres before it overflows.

    Sıklığı, hızı ve zamanı belirtmek için çeşitli ifadeler kullanılır:
    Linen is changed weekly and the villa is cleaned twice a week.
    Each time you fill the bath, the water flows in at the rate of 15 litres per minute through the cold tap and 12 litres per minute through the hot tap.
    The traffic moves at a fast pace; a speed of over one hundred kilometres an hour is not difficult. (…100 kilometres per hour)
    You could hire the boats by the hour, and so they took one and rowed on the lake.

    Ağırlık, hız ve diğer zamanlarla alakalı ücret veya zamanlardan bahsederken a/an veya per kullanılır, the kullanılmaz:
    This cheese is £12.50 a kilo. (£12.50 per kilo)
    The speed limit in towns in the UK is 30 miles per hour. (30 miles an hour)
    It costs 20 pounds an hour to rent a boat on the lake.

    SAYI

    Spesifik sayılardan bahsederken number kullanılır:
    Here’s the phone number of the firm where she works.

    Many veya several anlamında a number of, numbers of veya the number of kullanılabilir:
    There are a number of things we need to discuss.

    Sıra sayısı olarak first, second vb. kullanılır. Genelde belirleyicidirler. Böyle kullanıldıklarında öncesinde çoğunlukla başka belirleyiciler –a/an, the, my, your gibi- gelir:
    This was the fifth science exam that he had failed.

    Tarihlerden bahsederken genelde sıra sayısı ifadeleri kısaltılarak yazılır. Konuşurken sıklıkla the ve of söylenir ama yazıda çıkarılır:
    My birthday is 3rd January. (Konuşurken the third of…)

    Sıra sayısı isim olarak da kullanılabilir:
    All three singers in the competition were excellent but I’m voting for the third.

    Zarf olarak da kullanılabilir:
    He came tenth in the New York marathon.

    One, five vb. sayılar, sayma sayısıdır. Genelde belirleyici olarak kullanılırlar. Böyle kullanıldıklarında öncesinde başka belirleyiciler -a/an, the, my, your gibi- gelebilir:
    My two best friends are Amy and Louise.

    İsim olarak da kullanılabilirler:
    The children arrived in twos and threes. (ikişer, üçer)

    Normalde a hundred, a thousand, a million denirken, vurgulanmak istendiğinde one hundred, one thousand ve one million denir.

    100, 200, 1000 gibi sayılar belirleyici olarak kullanılırken –s takısı almazlar:
    There were about two hundred people at the meeting.

    Ancak belirsiz sayılardan, büyüklükten bahsederken hundreds/thousands/millions + of + isim kullanılır:
    It’s happened hundreds of times.

    Genelde sayılar her üç basamakta bir virgül ile ayrılır:
    The repairs cost £1,250.

    ZAMAN

    Bütün olarak saniyeler, dakikalar, saatler, yıllardan bahsederken time kullanılır, sayılamayan isimdir:
    How much time do we have for this project?

    Bazı ifadelerde sayılabilen isimdir:
    At a time in our history when technology is developing so fast, we can’t afford not to invest in Information Technology.
    I haven’t seen Brian for a long time.

    Spesifik saatten bahsederken sayılabilen isimdir, bu bağlamda hour kullanılmaz:
    What time is it now?

    Bir şeyin gerçekleşeceği zaman söylenirken in …’s time kullanılır:
    I’ll be finished college in three months’ time.

    Planlanmış, programlanmış olaylardan bahsederken on time kullanılır. Genelde vurgulamak için right on time –resmî-, dead on time veya bang on time kullanılır:
    The trains are usually on time.

    Bir şey yapacak yeterli zamana sahip olmak veya geç kalmamak anlamında in time kullanılır.
    In time + for + isim veya in time + to + fiil şeklinde kullanılır:
    If we leave here at about ten, we should arrive at the coast in time for lunch.

    Bir şey yapacak zaman var ama az kalsın geç kalınacaktı vurgusu yapmak için just in time kullanılır:
    You’re just in time for lunch!

    Geçmiş olaylardan bahsederken genelde time’lı ifadeler kullanılır
    –the time, the time that, the time when-:
    Remember the time your phone went off at Olivia and John’s wedding?

    Masallar genelde once upon a time ile başlar:
    Once upon a time, there was a little girl called Cinderella…

    Zaman farklı şekillerde sorulabilir:
    What time is it, please?
    What’s the time, please, Mark?
    What time does the meeting start?
    Could you tell me the time, please? (resmî)
    At what time does the concert begin? (resmî ve edebî)
    What time do you make it?
    Have you got the time, please?

    Saatten bahsederken 00.00 – 11.59 arasında am, 12.00 – 23.59 arasında pm kullanılır:
    I never get up before 10 am.
    We usually have a lunch break at 12.30 pm.
    9.00 nine o’clock
    9.05 five past nine veya nine oh five
    9.15 quarter past nine veya nine fifteen
    9.30 half past nine veya nine thirty
    9.35 twenty-five to ten veya nine thirty-five
    9.45 quarter to ten veya nine forty-five

    Saatler beş dakika aralığıyla değilse minutes past veya minutes to kullanılır:
    9.01 one minute past nine
    9.36 twenty-four minutes to ten

    Resmî olmayan durumlarda genelde o’clock kullanılmaz:
    I usually get up at seven and I have to be at work by nine.

    Konuşmacı ve dinleyici saatin farkındaysa söylemeye gerek olmayabilir:
    A: Is it quarter past yet?
    B: No, it’s only ten past.

    Resmî olmayan konuşmada half past’teki past kullanılmayabilir:
    A: What time is it?
    B: Half two. (2.30)

    YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ

    Nehir adlarından önce the kullanılır:
    the river Thames, the river Severn, the Yangtze river

    Hakkında konuşulan yeryüzü şeklinin ne olduğu belliyse river kullanılmaz:
    the Mississippi, the Nile, the Ganges, the Loire

    Bazı dağ adlarından önce the kullanılır:
    the Matterhorn, the Jungfrau

    İsim Mount veya Mountain içeriyorsa the kullanılmaz:
    Mount Olympus, Brokeback Mountain

    Sıradağlar ve takımada isimlerinden önce genelde the kullanılır:
    the Dolomites, the Himalayas, the Rockies, the Bahamas, the Florida Keys, the Canaries

    Çöl, okyanus ve deniz isimlerinden önce genelde the kullanılır. Çoğunlukla desert, ocean, sea kullanılmaz:
    the Sahara/the Sahara Desert, the Atlantic/the Atlantic Ocean,
    the Mediterranean/the Mediterranean Sea

    Şehir, ülke ve kıta adlarından önce the kullanılmaz:
    Paris, Tokyo, France, Peru, Africa, Asia

    Az sayıda ülke ismi the içerir:
    The United Kingdom, The USA, The United Arab Emirates, The Netherlands

    Genelde göl adlarından önce the kullanılmaz. Çoğunlukla Lake kullanılır:
    Lake Como, Lake Michigan, Lake Geneva, Lake Tahoe

    HİTAP

    Direkt biriyle konuşurken ad ve unvanlar kullanılır:
    Hello, John, how are you?
    Professor Sana, there’s someone to see you.

    İnsanlar hakkında konuşurken ilişkiye bağlı olarak farklı şekillerde hitap edilebilir. Resmî olmayan durumlarda ad kullanılır:
    I saw Mel earlier today.

    Konuşulan insanın bahsedilen kişiyi tanıyıp tanımadığı bilinmiyorsa ad ve soyadı kullanılır:
    Do you know Simon Perry?

    Resmî durumlarda unvan ve soyadı kullanılır. Genelde tek başına unvan ya da unvan ve ad kullanılmaz:
    Dr O’Donnell, can I ask you a question?

    Erkekler için Mr kullanılır –genelde Mister yazılmaz-. Evli kadınlar için Mrs kullanılır. Ms, birinin evli olup olmadığını belirtmez. Resmî durumlarda bazen erkekler için Master, kadınlar için Miss kullanılır. Miss ayrıca bekâr olduğunu da gösterir. Miss genç kadınlar arasında daha az kullanılır. Master modası geçmiş bir kelimedir.

    Anneden bahsederken mother (resmî), mum, mam, mummy, mom (Amerikan İngilizcesi) kullanılır. Babadan bahsederken father (resmî), dad, daddy, papa kullanılır. Büyükanneden bahsederken grandmother, gran, grandma, nana, nan ve büyükbabadan bahsederken grandfather, grandad, grandpa, granpy, gramps, pops kullanılır.

    Sevgi veya arkadaşlık gösterilmek istenen veya çok yakın olunan insanlara darling, dear, poppet (genelde küçük çocuklara), love, luvvie, sweetheart gibi sevgi sözcükleri kullanılır. Adlarla birlikte kullanılabilirler.

    Gruplara hitap ederken folks, guys, everyone, everybody, children, boys, lads, girls, ladies, gentlemen gibi ifadeler kullanılır. Ladies and gentlemen, folks veya guys’tan daha resmîdir. Guys iki cinsiyeti içeren grup için de çok kullanılır.

    Hizmet verilen mağaza veya otel gibi yerlerde sıklıkla sir veya madam kullanılır. Sir, erkek öğretmenler; miss kadın öğretmenler için kullanılır (Yükseköğretimdekiler için değil).

    İngilizcede yabancılara seslenmenin standart bir kibar şekli yoktur. Çoğunlukla hello, sorry veya excuse me kullanılır.

    Normalde insanlara işleriyle seslenilmez. Bazı meslekler hitap ederken kullanılabilir:
    Doctor, driver, nurse, minister, officer, waiter

    Dr, doktorlar ve doktorasını tamamlamış insanlar için kullanılır. Meslekler için kullanılan çok unvan vardır. Genelde kısaltılarak kullanılırlar:
    Chief Executive Officer CEO, Managing Director MD, Financial Director FD,
    Chief Technical Officer CTO, Vice-President VP, Chair/Chairperson/Chairman

    UYRUK/DİL/ÜLKE/BÖLGE

    Bir ülkeden veya bölgeden olan insandan bahsederken tekil isim kullanılabilir:
    a Turk, a Japanese, a German, a Brazilian, an Asian

    Bir ülkeden veya bölgeden olan tüm halktan bahsederken the + çoğul ifade kullanılır:
    the Turks, the Japanese, the Germans, the Brazilians, the Asians

    Ülkenin konuştuğu dil genelde sıfatıyla aynıdır. Bu durumda kullanılan sözcükler, sıfatla nitelenebilirler. Dil için kullanılan sözcükten önce the gelmez:
    She speaks fluent French.

    Uyruk, dil, ülke ve bölgeden bahsederken ilk harf büyük yazılır:
    They have studied American literature.

    English ve British, aynı değildir. İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda halkı için English kullanılmaz. (Great) Britain; İngiltere, İskoçya ve Galler’in topraklarını ifade eder.
    The United Kingdom; İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’nın altı bölgesini ifade eder. Kuzey İrlanda’da bazı insanlar kendilerine British derler. Ancak Kuzey İrlanda’da yaşayan insanların İrlandalı pasaportuna sahip olma hakları vardır. İrlanda Cumhuriyeti’nden olanlara Irish de denebilir. İskoçlar kendilerine Scots derler. İskoçya’daki yiyecek ve içeceklerden bahsederken sıfat olarak Scotch kullanılır. Britanya’ya yaşamış eski kabilelerden bahsederken Briton (ad) kullanılır. British’in kısaltılmış hâli Brit, genelde basında ve resmî olmayan durumlarda isim olarak kullanılır –sıfat olarak pek kullanılmaz).

    Arap ülkelerinde konuşulan dil için Arabic ifadesi kullanılır. Normalde Arap anlamına gelen sıfat Arab’tır. Birkaç sabit ifadeyle ve yer isimleriyle Arabian kullanılır –Arabian Nights, the Arabian Sea-.

    Ülke ve bölgelerde normalde tekil isim, sıfat hâliyle aynıdır ve çoğul ifade, the + sıfat + -s şeklindedir:
    Ülke/Bölge
    Sıfat
    İnsan (İsim)
    İnsan (Çoğul)
    Algeria
    Algerian
    an Algerian
    the Algerians
    Australia
    Australian
    an Australian
    the Australians
    America/the USA
    American
    an American
    the Americans
    Belgium
    Belgian
    a Belgian
    the Belgians
    Brazil
    Brazilian
    a Brazilian
    the Brazilians
    Europe
    European
    a European
    the Europeans
    Italy
    Italian
    an Italian
    the Italians
    Hungary
    Hungarian
    a Hungarian
    the Hungarians
    Morocco
    Moroccan
    a Moroccan
    the Moroccans
    Norway
    Norwegian
    a Norwegian
    the Norwegians
    Greece
    Greek
    a Greek
    the Greeks
    Iraq
    Iraqi
    an Iraqi
    the Iraqis
    Israel
    Israeli
    an Israeli
    the Israelis
    Thailand
    Thai
    a Thai
    the Thais
    China
    Chinese
    a Chinese
    the Chinese
    Portugal
    Portuguese
    a Portuguese
    the Portuguese
    Russia
    Russian
    a Russian
    the Russians
    Slovakia
    Slovaks
    a Slovak
    the Slovaks
    Switzerland
    Swiss
    a Swiss
    the Swiss
       
    Bazı istisnalar:
    Ülke/Bölge
    Sıfat
    İnsan (İsim)
    İnsan (Çoğul)
    Britain
    British
    a British man/woman
    the British
    England
    English
    an Englishman/woman
    the English
    France
    French
    a Frenchman/woman
    the French
    Ireland
    Irish
    an Irishman/woman
    the Irish
    Spain
    Spanish
    a Spaniard
    the Spanish
    The Netherlands/Holland
    Dutch
    a Dutchman/woman
    the Dutch
    Wales
    Welsh
    a Welshman/woman
    the Welsh
    Denmark
    Danish
    a Dane
    the Danes
    Finland
    Finnish
    a Finn
    the Finns
    Poland
    Polish
    a Pole
    the Poles
    Sweden
    Swedish
    a Swede
    the Swedes
    Turkey
    Turkish
    a Turk
    the Turks

    Birkaç ülke isminde the vardır -The United States, The United Kingdom, The United Arab Emirates-. Genelde bu ülke isimleri kısaltılır –USA, UK, UAE-.

    YER İSİMLERİ

    Bazı yapı isimleriyle the kullanılır:
    the Taj Mahal, the Alhambra, the Houses of Parliament, the Pentagon

    Bazılarıyla ise kullanılmaz:
    Stonehenge, Windsor Castle, St Paul’s Cathedral, Chichen Itza

    Ülkedeki ana yollar ile the kullanılır:
    the M6, the A40

    Ancak şehirdeki veya kasabadaki bölgeler, meydanlar, caddeler ve yollarla kullanılmaz:
    Broadway, Covent Garden, Times Square, Princes Street

    Genelde otel, sinema, müze ve sanat galerisi isimleriyle the kullanılır:
    the Marriott, the Louvre, the National Gallery

    Şehir veya kasaba adı içermeyen yapı ya da kurumlardan bahsederken the kullanılır:
    the airport, the University Press

    Ancak içerenlerle kullanılmaz:
    Gatwick Airport, Cambridge University Press

    Bazı istisnalar vardır:
    Have you been on the London Eye?
    They’ve been on the Eye at least ten times.
    We saw ‘Mamma Mia’ at the Bristol Hippodrome.
    Have you been to the Hippodrome since they renovated it?

    Ülke veya tabiatının genel özelliklerinden bahsederken the kullanılır:
    the sea, the countryside, the city, the coast

    Yerlere ilişkin çok sabit ifade vardır. Normalde bu ifadelerle the kullanılmaz:
    to town, in town, at school/university, from school/university, in hospital, in prison

    YER VE HAREKET

    Abroad, yabancı ülkeye/ülkede anlamına gelir. Go abroad, live abroad gibi öbeklerle kullanılır. Abroad’tan önce gelen tek edat, from’dur:
    Most of the goods are imported from abroad.

    “Buradan başka bir yere” veya “gözden kaybolmak” anlamında genelde away kullanılır:
    Please go away and leave her alone.

    Away, “yok” veya “burada değil” anlamına da gelir:
    She’s away at the moment but can I get her to ring you when she returns?

    “Konuşma zamanından belli bir süreye” veya “bir yerden belli uzaklıkta” anlamına da gelebilir. Zaman veya mesafe öbeğinden sonra gelir:
    The children are getting very excited cos our trip to China is only a week away.

    İki yer arasındaki mesafeden bahsederken far away from kullanılabilir:
    We’re now in Rome. How far away from Rome is Naples? (How far is Rome from Naples?)

    Bazen “Olmamak” anlamında away from the office kullanılır. Genelde e-postayla verilen otomatik yanıtlarda kullanılır:
    I am away from the office until next Tuesday (Sept 21st) and will answer your email as soon as possible after that date.

    Hareketten bahsederken away from kullanılabilir:
    As he drove away from her house, he felt sad.

    Back, önceki başlangıç noktasına veya duruma dönme, uzaktaki noktaya hareket etme, bir şeye yanıt verme, arkasında, ön tarafın zıddındaki şey veya kişinin parçası anlamına gelebilir:
    Don’t move too far back or you’ll fall in the swimming pool. (Zarf)
    There’s a new restaurant at the back of our office building. (İsim)
    Unfortunately she’s spilt coffee over the back seat of the car. (Sıfat)
    Did you know that during his driving test he backed his car into a bicycle? (Fiil)

    Bir şeyin iç kısmından bahsederken inside kullanılır:
    I think I’ve left my phone in the inside pocket of my brown jacket. (Sıfat)
    I’m just going to clean the inside of the car. It’s all covered in dust and dirt. (İsim)
    Are you looking for Anna? She’s inside. Do come in. (Zarf)
    You can get to London by train inside two hours. (Edat)

    Nearby, ‘uzakta olmama’ anlamına gelir:
    Does Paul live nearby? (Zarf)
    Luckily, the nearby buildings weren’t damaged by the fire. (Sıfat)
    Edat olarak nearby değil, near kullanılır:
    He worked in a restaurant near the station.

    Outside, ‘yapının içinde olmama’ anlamında zarf ve sıfat olarak kullanılır:
    It was sunny outside, but not very warm.

    Mevcut planın veya durumun parçası olmama, hariç anlamında da kullanılabilir:
    They’re calling on outside investors for more support.

    “Belli bir yerde olmama -ama yakınında-” anlamında edat olarak outside veya outside of kullanılır:
    There’s a chair just outside the room opposite.

    “Belli bir yerin dışında herhangi bir yer” anlamında da kullanılabilirler:
    There is a weight limit of 750g for letters outside Europe.

    Outside of, ‘excluding’ veya ‘apart from’ anlamında zaman ifadeleriyle de kullanılabilir:
    Outside of the summer months, the hotel rates are lower.

    Outside isim olarak “bir şeyin dışı” anlamında kullanılır. Bu anlamda kullanılan exterior daha resmîdir:
    The outside of the house is not very attractive, but inside it is beautiful.

    Down’ın zıt anlamlısıdır. Zarf olarak daha yüksek konuma, değere, sayıya veya seviyeye doğru yapılan hareketten bahsederken kullanılır:
    She put the books up on the highest shelf.

    Yüksek konumdan veya yüksek konuma doğru yapılan hareketten bahsederken edat olarak kullanılabilir:
    He was up a ladder painting.

    Genelde fiyatlardaki, seviyedeki veya miktardaki artıştan bahsederken sıfat olarak kullanılır:
    The price of fuel is up again.

    Resmî olmayan konuşma dilinde bir şeylerde terslik olduğunda “something is up” denir. Olanları sormak için “What’s up?” kullanılır.

    Tahminî konuşurken sayılarla ve miktarlarla up to kullanılır. “Kadar” veya “En fazla” anlamına gelir:
    There were up to 100 guests at the wedding.

    Çoğunlukla öbek eki olarak kullanılır:
    He was brought up by his grandmother.
    Don’t give up. You will find a job.
    What time did you wake up this morning?
    I had to run to catch up with Elaine. She walks so fast.
    I’ve always looked up to my older brother.

    KİBARLIK

    Okuyucuya veya dinleyiciye değer verilip saygı duyulduğunu göstermenin çeşitli yolları vardır:
    Ladies and gentlemen, please welcome Mr Patrick Murphy…
    May I take your plate, sir?
    Thank you for your wonderful gift.
    Excuse me, I’m looking for Cathedral Street.

    Resmî olmayan durumlarda tanınmayan ve saygı gösterilmek istenen kişilere unvanlarıyla hitap edilir –Mr/Ms + soyadı, Sir, Madam, Doctor (Dr)-:
    Shall I take your coat, Madam?

    Konuşup yazarken genelde sözler çok doğrudan ifade edilmez:
    It’s kind of cold in here, isn’t it? Could we close the window?
    It’s cold in here. Let’s close the window. (Doğrudan ifade)

    Zamanları ve nicelikleri daha dolaylı ve tahminî ifade etmek için üstü kapalı dil kullanılır:
    Any time around eight would be perfect.

    Söyleneni daha kibar veya dolaylı ifade etmek için kip fiillerin bilhassa geçmiş kipi kullanılabilir –could, might, should, would-. Ayrıca certainly, possibility, be likely to,
    be supposed to be gibi kip ifadeleri de kullanılabilir. Genelde bir şey isterken veya birinden bir şey yapmasını isterken kullanılırlar:
    Would you follow me, please, sir?

    Söyleneni daha kibar veya dolaylı ifade etmek için bazen geniş zamandan bahsederken geçmiş zaman kullanılır. Genelde hope, think, want, wonder gibi fiillerle böyle yapılır. Daha kibar hâli şimdiki geçmiş zamandır:
    I wanted to ask you a question.

    Resmî durumlarda bazen sorularda, davetlerde, isteklerde daha kibar olmak için geniş zaman yerine geçmiş zaman kullanılır:
    Did you want another coffee?

    Konuşma dilinde kibar istekleri belirtirken genelde if’li cümlede will, would, can veya could kullanılır:
    If we can move on to the next point for discussion.

    If ile başka ifadeler de kullanılır:
    if you don’t mind, if it’s OK with you, if I may say so, if it’ll help

    Konuşma dilinde söyleneni daha dolaylı ifade etmek için bazen tek soru yerine iki soru sorulur. İlk soru konuya giriş, ikinci soru ise daha spesifiktir:
    Do you like sport? I mean, do you play sport?

    Bazen bir sorunun ardından ikinci bir evet – hayır sorusu sorulur:
    A: Is this your pen?
    B: Yes, that’s mine.
    A: Do you mind if I borrow it for a minute?
    B: Not at all.

    Soru sorulan kişinin ismi kullanılarak daha dolaylı ve kibar şekilde ifade edilebilir:
    What’s the time, John?

    Doğrudan ifade etmek kabalık olarak algılanabilir. Emir cümlesi, aile veya arkadaşlar dışında birine karşı kullanılmamalıdır:
    Could I have a coffee, please? (Doğru)
    Give me a coffee. (Yanlış)

    Ancak uyarı, teklif, yazılı istekler, emir ve öğretimde emir cümlesi kullanılabilir:
    Mind your step!
    Have another coffee.
    Turn left once you get past the cinema. Then take a right along a narrow road…
    To stop in an emergency, press this button.

    Unvanlar, isimden önce kullanılır:
    Mr Oakley, Dr Morrison

    Kibar şekli: unvan + soyadı –Dear Prof. Murray-.

    Birbirini çok iyi tanıyan insanlar –çiftler, yakın arkadaşlar gibi- birbirlerine love, honey, darling, pet gibi sözcüklerle hitap edebilirler. Bu tarz sözcükler mağaza ve kafelerde bile kullanılabilir. Resmî durumlarda kullanmak kabalık olarak algılanır:
    Mr Kane, pet, your table is ready. (Restoranda kullanılmaz)

    DOĞRUDAN/DOLAYLI ANLATIM

    Söylenenleri ve başkasının söylediklerini aktarma şeklidir. Doğrudan anlatım, kullanılan söz harfi harfine veya hatırlandığı kadarıyla aktarmaktır:
    Barbara said, “I didn’t realise it was midnight.”

    Dolaylı anlatım konuşmacının sözcükleri değiştirerek aktarmasıdır. Dolaylı anlatım, söylenenleri harfi harfine iletmekten ziyade içeriğe odaklanır:
    Barbara said she hadn’t realised it was midnight.

    Yazılanlar veya düşünceler benzer şekilde aktarılabilirler:
    I will love you forever,’ he wrote, and then posted the note through Alice’s door.
    He wrote that he would love her forever, and then posted the note through Alice’s door.
    Doğrudan/dolaylı anlatım iki kısımdan oluşur: Say, tell, ask, reply, shout gibi genelde geçmiş kipiyle çekimlenmiş fiillerin bulunduğu aktaran cümlecik ve konuşmacının söylediğini içeren aktarılan cümlecik.

    Doğrudan anlatımda genelde aktaran ve aktarılan cümlecik arasında virgül kullanılır:
    I couldn’t sleep last night,” he said.
    Rita said, ‘I don’t need you any more.’

    Doğrudan anlatım, ünlem veya soru cümlesi ise soru işareti veya ünlem kullanılır:
    Is there a reason for this?’ she asked.
    I hate you!” he shouted.

    Bazen aktaran cümlecik önce geliyorsa aktaran ve aktarılan cümlecik arasında iki nokta kullanılır:
    The officer replied: ‘It is not possible to see the General. He’s busy.

    Dolaylı anlatımda aktaran cümlecik genelde önce gelir. Bu durumda aktaran ve aktarılan cümlecik arasında virgül kullanılmaz. Aktarılan cümlecik önce gelirse arada virgül kullanılır:
    She told me they had left her without any money.
    Nobody had gone in or out during the previous hour, he informed us.

    Dolaylı anlatımda soru işareti veya ünlem kullanılmaz:
    He asked me why I was so upset.

    Doğrudan anlatımda aktaran fiil olarak say ve tell kullanılabilir –say daha yaygındır-. Say ile genelde konuşulan kişiden bahsedilmez ama bahsedildiği durumlarda to ile edat öbeği kullanılır. Tell ile ise her zaman konuşulan kişiden bahsedilir:
    ‘Try to stay calm,’ she said to us in a low voice.
    ‘Enjoy yourselves,’ he told them.

    Dolaylı anlatımda aktaran fiil olarak say ve tell kullanımı yaygındır:
    He said he was moving to New Zealand.
    He told me he was moving to New Zealand.

    Soru cümlesi aktarırken tell değil say kullanılır:
    ‘Are you going now?’ she said.

    Selam, tebrik ve diğer dilekleri aktarırken tell değil say kullanılır:
    Everyone said good luck to me as I went into the interview.

    Diğer aktaran fiiller:
    add
    comment
    explain
    offer
    state
    admit
    complain
    hint
    order
    suggest
    advise
    confess
    inform
    point out
    threaten
    agree
    confirm
    insist
    promise
    warn
    announce
    continue
    interrupt
    protest
    wonder
    answer
    cry (= shout)
    maintain
    repeat

    ask
    demand
    note
    reply

    claim
    enquire
    observe
    shout


    Doğrudan anlatımda aktaran cümlecik bazen aktarılan cümleciğin ortasında olabilir:
    “No,” she said, “I’ve never seen it before.”

    Doğrudan anlatımda birinin bir şeyi söyleme şeklini anlatmak için aktaran fiille zarf kullanılabilir. Bu durumda genelde aktaran cümlecik sonda gelir:
    “I will not accept it!” he said angrily.

    Bilhassa roman ve kısa hikâyelerde aktaran cümlecik sonda geldiğinde özne ve aktaran fiil genelde yer değiştirir:
    Hold on! I’m coming!’ cried Maurice.

    Resmî olmayan konuşmalarda daha etkili şekilde aktarmak için bazen aktaran cümlecikte geniş zaman veya şimdiki zaman kullanılır –Şimdiki zaman daha etkili şekilde aktarır-:
    So then this guy says, “I’ve got something for you. Come over here.”
    And he’s looking at me and he’s asking, “Who are you?”

    Resmiyetin pek olmadığı durumlarda tüm öznelerle aktaran fiil olarak says kullanılır:
    She says, ‘What’s going on here?’ and I says, ‘Nothing.’

    Gazete manşetlerinde de geniş zaman kullanılır:
    ‘I WON’T RESIGN,’ SAYS MINISTER

    Dolaylı anlatım ifadeleri aktaran ve that cümleciği içerir. Özellikle resmî olmayan durumlarda that kullanılmaz:
    The pilot commented that the weather had been extremely bad as the plane came in to land.

    Dolaylı anlatımda evet – hayır soruları ve or’lu sorular aktaran cümlecik içerir. Aktarılan cümlecikte if veya whether bulunur. If daha yaygındır. Aktarılan cümlecik
    özne + fiil şeklinde kurulur:
    She asked if I was Scottish.
    He asked me if I had come by train or by bus.

    Dolaylı anlatımda wh soruları aktaran cümlecik içerir ve aktarılan cümlecik wh-sözcükleriyle başlar. Soru işareti kullanılmaz:
    He asked me what I wanted.

    Who, whom ve what içeren dolaylı sorularda wh-sözcüğü aktarılan cümleciğin öznesi veya nesnesi olabilir. Aktarılan cümlecik özne + fiil şeklinde kurulur:
    I asked them who came to meet them at the airport.

    When, where, why ve how’lı ifadeler de kullanılabilir:
    I asked her where the bus station was.

    Aktaran cümleciği emir olan ifadelerin aktarılan cümleciği, to + fiil ile başlar:
    The General ordered the troops to advance.

    To + fiil aynı zamanda birinin bir şey yapmasını istemek veya birine bir şey yaptırmak anlamına gelen fiillerle de kullanılır –advise, encourage, warn:
    The guard warned us not to enter the area.

    Dolaylı anlatımda asıl sözcükler aktarılan zamanda hâlâ geçerliyse veya birinin sık sık söylediği bir şeyse aktaran fiil geniş zaman olarak çekimlenebilir:
    Sheila says they’re closing the motorway tomorrow for repairs.

    Gazete manşetlerinde genelde geniş zaman kullanılır:
    JUDGE TELLS REPORTER TO LEAVE COURTROOM

    Dolaylı anlatımda fiil şimdiki geçmiş zaman ile çekimlenebilir –genelde say veya tell-. Genelde ilginç bir haber veya önemli bir bilginin ya da sohbette yeni bir konunun içeriği vurgulanmak istendiğinde kullanılır:
    Alex was saying that book sales have gone up a lot this year thanks to the Internet.

    Konuşma zamanıyla aktarma zamanı arasında süre geçtiği için dolaylı anlatımda asıl fiillerde değişiklikler yapılır:
    I told her I was not very happy at work. (Dolaylı anlatım)
    I said, ‘I’m not very happy at work.’ (Doğrudan anlatım)

    Gerçekleşen zaman değişimleri:
    Doğrudan
    Dolaylı
    Geniş zaman
    Geçmiş zaman
    Şimdiki zaman
    Şimdiki geçmiş zaman
    Present Perfect
    Past Perfect
    Present Perfect Continuous
    Past Perfect Continuous
    Geçmiş zaman
    Past Perfect
    Şimdiki geçmiş zaman
    Past Perfect Continuous
    Gelecek zaman (will)
    Future-in-the-past (would)
    Past Perfect
    Past Perfect (değişmez)

    Bazı kip fiiller dolaylı anlatımda değişime uğrarlar:
    Doğrudan
    Dolaylı
    will
    would
    shall
    would (genelde)
    should (aktarılan sorularda)
    can
    could
    may
    might (olasılık)
    could (izin)
    must
    had to (zorunluluk)
    must (tahmin)
    could
    could
    should
    should
    would
    would
    might
    might
    need
    need

    Özellikle aktarma geçmişteki varsayıma dayanıyorsa kip fiillerden sonra have + fiilin üçüncü hâli kullanılabilir:
    He said the noise might have been the postman delivering letters.

    Dolaylı anlatımda used to ve ought to değişime uğramaz:
    She said she used to live in Oxford.
    The guard warned us that we ought to leave immediately.

    Dolaylı anlatımda söylenilen hâlâ geçerliyse veya henüz yaşanmadıysa zamanını değiştirmeye gerek yoktur. Genelde birisi gelecekten bahsederken veya geniş zaman, şimdiki zaman, present perfect kullandıysa böyle yapılır:
    He told me his brother works for an Italian company.

    Birinin konuşmayı aktarıp aktarmaması ve asıl kelimelerin aynı kalıp kalmamasına göre dolaylı anlatımlarda şahıs zamirleri değişir:
    Tom said he didn’t want to shock people.
    ‘I don’t want to shock people’, Tom said. (Doğrudan)
    Dolaylı anlatımda genelde belirleyiciler ve yer-yön zarfları aktarma asıl konuşmadan daha sonra gerçekleştiğinden değişirler:
    I told her I would meet her there the next/following day.
    I said, ‘I’ll meet you here tomorrow.’ (Doğrudan)

    Belirleyiciler, zarflar ve zarf öbeklerindeki tipik değişiklikler:
    Doğrudan
    Dolaylı
    this
    that
    these
    those
    now
    then
    yesterday
    the day before
    tomorrow
    the next/following day
    two weeks ago
    two weeks before
    here
    there

    CİNSİYETÇİ İFADELER

    Cinsiyet belli olmadığı durumlarda yazarken (s)he, he/she, him/her, his/her kullanılır. Resmî konuşmalardan he or she ve his or her kullanılır:
    The teacher is the person who organises the class. (S)he is the one who controls timekeeping and the sequence of events.

    They, them, their, theirs da kullanılabilir:
    A nurse has to be very open and understanding. They must listen to their patients and respond to them.

    -man, -master, -woman ve –ess son ekleri cinsiyetçi ve modası geçmiş olarak görülür:
    fireman (erkek)
    fire-fighter
    policeman (erkek), policewoman (kadın)
    police officer
    headmaster (erkek), headmistress (kadın)
    headteacher/head
    waiter (erkek), waitress (kadın)
    server (Amerikan İngilizcesi)


    Çoğu durumda iki cinsiyet için de erkek son ekli hâli kullanılabilir:
    actor (erkek), actress (kadın)
    actor
    manager (erkek), manageress (kadın)
    manager
    poet (erkek), poetess (kadın)
    poet
    waiter (erkek), waitress (kadın)
    waiter

    Bazı isimlerin, sıfatların ve fiillerin man içermesi cinsiyetçi görülür:
    manpower (isim)
    workers, workforce, staff, personnel,
    human resources
    man (fiil)
    staff, be at, attend to
    manmade (sıfat)
    artificial, synthetic

    İNGİLİZCE KONUŞMA

    Çoğu insan yaşadığı veya doğduğu yere göre bir aksanla İngilizce konuşur. İngiliz İngilizcesi kabul edilmiş telaffuz şeklidir. Telaffuz konusunda vurgu ve ritim önemlidir.

    Konuşurken ses tonlaması üç farklı şekilde olur. Bir öbeğin veya sözcük grubunun son vurgulu hecesini alçak sesle söylemeye alçak tonlama denir. Wh ile yapılan sorularda çok yaygındır. Ayrıca net bir şey söylenirken veya açıkça belirtilmek istenen bir şey olduğunda alçak tonlama kullanılır. Cümlenin sonunu yüksek sesle ifade etmeye yüksek tonlama denir. Evet-hayır sorularında yaygındır. Alçak sesle söyledikten sonra yüksek sesle ifade etmeye alçalıp yükselen tonlama denir. Emin olunmadığı söylenmek istendiğinde veya ekleme yapacak şey olabileceğinde ifadelerin sonunda kullanılır.

    Memnuniyet, şaşkınlık, şok ve iğrenti gibi duyguları ifade etmek için ünlemler kullanılır. Çoğu ünlem gerçek kelimeden ziyade sestir. Sözün başında veya sonunda kullanılırlar. Konuşma dilinde daha yaygındırlar:
    Ouch, it stings. (Acı)
    You’re going to the Maldives. That’s a long way, wow. (Şaşırma)
    Hooray, here comes the bus at last! (Sevinç)
    Ugh, sorry, I can’t eat tomatoes. (İğrenti)

    PEKİŞTİRME

    Dinleyicinin cevap vermesini sağlamak için bir cümleciğe eklenmiş soru, ifade veya emirlerdir:
    You’re a musician, aren’t you?

    Be, do veya have yardımcı fiillerinin birinden, be ana fiilinden veya kip fiilden ve genelde zamir olan özneden oluşurlar:
    He’s working as a tour guide, isn’t he?
    She plays the piano, does she?
    They’ve moved, have they?
    Don’t be late tonight, will you?

    Ana cümlecikte I am varsa olumsuz pekiştirmesi aren’t I’dır:
    Sorry, I’m late again, aren’t I?

    Ana cümlecikte used to kullanıldıysa pekiştirme fiili did’tir:
    Martin used to live in Oxford, didn’t he?

    Ana cümlecik ought to ise pekiştirme fiili genelde should’tur, bazen de ought kullanılır:
    We ought to leave now, really, shouldn’t we?
    We ought to leave now, really, oughtn’t we?

    Emir cümlesinin ardından pekiştirme gelecekse genelde will kullanılır:
    Phone me this evening, will you?

    Pekiştirme sorusu, olumlu cümlecik ve olumsuz pekiştirme veya olumsuz cümlecik ve olumlu pekiştirmeden oluşur. Olumsuz pekiştirme, genelde kısaltılarak kullanılır. Pekiştirme sorusunun bu şekli, söylenenin karşıdaki tarafından doğrulanacağı beklendiğinde kullanılır:
    He hasn’t arrived yet, has he?
    You work with Barbara, don’t you?

    Pekiştirme sorusunda cevaptan emin olunduğunda alçak tonlama, olunmadığında yüksek tonlama kullanılır.
    Pekiştirme sorusu, olumlu cümlecik ve olumlu pekiştirmeden de oluşabilir. Pekiştirme sorusunun bu şekli, karşıdakinin vereceği cevap bilinmediğinde kullanılır. Genelde yüksek tonlama kullanılır:
    She got the email, did she?

    Emir cümlesinde pekiştirme kullanmak, cümleyi biraz yumuşatır. Pekiştirme fiili genelde will’dir ama would, could, can ve won’t da kullanılabilir:
    Turn the TV down, will you?
    Come here a minute, can you?

    Let’s ile yapılan emir cümlesinden sonra pekiştirme shall ile yapılabilir:
    Let’s have some lunch now, shall we?

    Olumlu cümleyi vurgulamak veya pekiştirmek için pekiştirme ifadesi kullanılabilir. Pekiştirme de olumludur. Genelde dinleyicinin kabul etmesi, empati kurması veya benzer yorum yapması sağlanmak için yapılır. Hiç resmî değildir:
    I’m bored with this, I am.

    Ana cümlecik öznesi zamirse pekiştirme ifadesinde, özne olarak zamir yerine isim kullanılabilir:
    She won some money last week, Catherine did.

    Resmî olmayan durumlarda pekiştirme sorusu yerine right ve yeah kullanılabilir:
    So, you’re not coming with us tonight, right?

    Konuşurken veya yazarken on the other hand, a lot of, at the moment, you know, you see,
    I mean gibi öbekler kullanılır. You know, you know what I mean, I know what you’re saying gibi öbekler, konuşmacı ve dinleyici arasında anlaşıldığını kontrol etmek ve göstermek için kullanılır:
    A: You ask for a report and you end up with a hundred pages. You know what I mean?
    B: Yeah. I know what you’re saying.

    Bir şey açıklanırken söylem belirleyici olarak you see kullanılır. Söylenenin dinleyici için yeni bir bilgi olduğunu gösterir:
    But he’s trying to send us an email and I’m having some trouble with the computer, you see.

    Uzun liste yapmadan yığınla şeyden bahsederken and that kind of thing, and that sort of thing, and so on, and things like that, and stuff like that gibi üstü kapalı öbekler kullanılır:
    When you start your final year and you come to ask for help on getting jobs and that kind of thing

    Sırada söylenecek olanın az önce söylenen bir söze karşın olacağını belirtmek için having said that ve saying that gibi öbekler kullanılır:
    But, having said that, what her mother’s been doing is running her into school and picking her up…

    Yazı dilinde çok fazla öbek kullanılır:
    The most lethal weapon on earth is the human mind; but on the other hand it is only the mind that is capable of envisioning what is humanly desirable and what is not.
    Exports were slightly higher than imports, and as a result, there was a positive trade balance.
    First of all, working procedures could be standardised, so that orders can be clearly performed.
    …he identifies and examines the various ways in which a wide variety of ‘change agents’ – industrial workers, social workers, church ministers, politicians, protest leaders, business and professional people, housewives, youth and community institutions and so forth – made such progress possible.

    I don’t know if genelde sohbet başlatan sorularda kullanılır:
    I don’t know if you’ve ever been to Canberra.

    You know the…, dinleyicinin zaten bildiği biri, bir yer veya şeyden bahsederken ya da hikâye anlatırken kullanılır:
    You know the shop on the corner, that’s the one that got broken into.

    Gramer kurallarına uyulduğunda normalde cümlede kullanılması beklenen ögelerin çıkarılmasına düşürme denir. Resmî olmayan konuşmalarda sıklıkla kullanılır:
    I am absolutely sure [that] I have met her somewhere before.

    Metnin yapısı sayesinde cümledeki her şey anlaşılabiliyorsa düşürme kullanılabilir:
    I knew [that] something terrible had happened.

    And, but ve or ile bağlı cümleciklerde kelime tekrarlanmayarak düşürme yapılabilir:
    I can remember his face but [I] can’t remember his name.

    Tamamlayıcının ne olduğu belliyse fiille kullanılmayabilir:
    A: Why don’t they move to a bigger place?
    B: They don’t want to [move to a bigger place]. They’re happy where they are.

    Anlık durumdan anlaşılan bir şeyden, birinden bahsederken özne zamiri kullanılmayabilir. Genelde I öznesine gerek duyulmaz –bilhassa cümlecik başında-:
    [I] Wonder where Joe Healey is these days?

    Anlamın anlaşıldığı durumlarda cümleciğin başındaki yardımcı fiil ve özne zamirleri çıkarılabilir. Sorularda yaygındır:
    [Have you] Finished with the newspaper?

    İkinci tekil şahıs you ile yapılan sorularda yardımcı fiil çıkarılabilir:
    [Have] You finished your essay yet?

    Üçüncü tekil şahıs için de yapılabilir:
    [Is] Richard coming tonight?

    Pekiştirme sorusu kullanıldığında özne zamiri veya özne zamiri ve yardımcı fiil çıkarılabilir:
    [He] Gave up his job, did he? I thought he would.

    Bağlamdan anlaşıldığında ve cümlecik başında kullanıldığında bazen tanımlık çıkarılabilir:
    [The] Dog wants to go out. Can you open the door for him?

    Dinleyicinin anlayacağının bilindiği durumlarda genelde sabit ifadenin ilk kelimesi çıkarılır:
    I can’t read that. I’m [as] blind as a bat without my glasses.

    Değiştirme, do, so ve not gibi sözcükleri kullanarak yapılır:
    The Chairman threatened to resign, and he finally did so in 2008. (resigned)
    A: Is Charlie coming too?
    B: I hope not. There’s only enough food for three. (Charlie isn’t coming)

    Dikkat çekmek, espri yapmak veya bir şeyi vurgulamak için bazen mübalağaya başvurulur. Genelde gerçek olmadığı belli olan ifadeler kullanılır:
    We drove for hours without stopping and I nearly died of hunger.

    Genelde miktar, boyut, şekil ve hareket gibi belli özellikleri vurgulama için kullanılır:
    I’ve got tons of homework to do.

    Üstü kapalı ifadeler özellikle konuşma dilinde sık kullanılır. Bunun için about, kind of, sort of, and that kind of thing gibi sözcükler ve öbekler kullanılır:
    It’s kind of cold in here.

    Bir şeyin adı bilinmediğinde, tam söylenmediğinde veya gruplar ve kategorilerden bahsederken genelde üstü kapalı dil kullanılır. What do you call it?, what’s it called?,
    it’s a kind of X, it’s a sort of X, it’s a type of X, or something, thing, stuff gibi ifadeler kullanılır:
    She’s got a small dog, a kind of poodle, or something.

    Resmî olmayan konuşmalarda what do you call it/him/her vb. farklı şekilde söylenebilir:
    Andrew’s just moved in with whatyamacallhim?

    Bazen konuşmada tam ifade etmek çok doğrudan algılanabilir. Bu yüzden üstü kapalı ifadeler eklenir –about, kind of, sort of, -ish, stuff, things-:
    I can’t meet up later. I have too much stuff to do.

    Üstü kapalı ifadeler bilhassa sayılar, nicelikler ve zamanlardan önce kullanılır:
    We’re meeting Veronica at four-ish.
    Grup ve kategorilerden bahsederken belli başlı üstü kapalı ifadeler kullanılır:
    I need to buy cards and wrapping paper and stuff like that.
    Where are all the knives and forks and that kind of thing?
    She’s been getting pains in her stomach and feeling tired and things like that.
    He never eats chocolate, sweets and that type of thing.
    There are so many lorries and trucks and that sort of thing passing by our house, even during the night.

    Resmî konuşmada üstü kapalı kategori ifadeleri kullanılabilir ama genelde and so forth,
    et cetera, and so on, and so on and so forth gibi farklı ifadeler kullanılır:
    What are your views on the new government and the changes they have made and so forth?

    Bazen yazıda da kullanılır. En yaygın olanları; and so on ve et cetera/etc.’dir:
    The house is equipped with a cooker, washing machine, television, etc.

    Stuff, whatever, whoever, whenever, whichever gibi ifadeler bazen kaba şekilde kullanılan üstü kapalı ifadelerdir. Bilhassa yaşça büyük olan birinin sorduğu soruya verilen cevapsa kabalık olarak görülür:
    A: What did you do at school today?
    B: Stuff.

    Bazı sözcükler veya öbekler, başka bir sözcüğün veya öbeğin cümledeki anlamını yumuşatır. Vurgulamanın zıddı bir iş yaparlar. En yaygın olanları:
    a bit, a little bit, a tiny bit, hardly, slightly, a little, barely, (only) just, somewhat

    Kibar sohbetlerde söyleneni, yazılanı yumuşatmak için çeşitli yollara başvurulur:
    I wondered if I could have a word with you? (Normal: Could I have a word with you?)
    The answer could be that the trees have some sort of disease. (Normal: The answer is that…)
    Maybe we should have a word with him about it? (Normal: Maybe yok)
    It’s sort of difficult to say. (Normal: Sort of yok)
    We feel he should let them decide whether to buy the flat. (Normal: We feel yok)
    I reckon that’s the best answer to the problem. (Normal: I reckon yok)
    Kelimeleri, öbekleri ve cümlecikleri tekrarlamaktan kaçınmak için değiştirme kullanılır:
    A: Pam always brings us back chocolates when she travels.
    B: Oh, nice.
    A: She brought some Belgian ones from her last trip, which were delicious.

    Öncesine veya sonrasına değinmek için değiştirme kullanılabilir, öncesi için kullanma daha yaygındır:
    If you need them, there are nails in the toolbox.

    Değiştirme olarak yaygın kullanılan nicelik belirten belgisiz zamirler:
    (a) little
    each
    less
    one(s)
    another
    either
    many
    other(s)
    all
    enough
    much
    several
    any
    few
    neither
    some
    both
    half
    none


    Do, do so, do it, do the same değiştirme olarak kullanılır:
    A: We always have toast and coffee in the morning.
    B: We do too. I can’t function without breakfast. (have toast and coffee in the morning)

    Sıfat, nesne cümleciği, aktaran fiiller yerine ve ünlem cümlelerinde so, değiştirme olarak kullanılabilir:
    It remains so (sıfat), I think so (nesne cümleciği), so I heard (aktaran fiil),
    so he is! (ünlem cümlesi)

    Sayılabilir isimlerin yerine değiştirme olarak genelde one ve some/ones kullanılır:
    She tried to get a ticket but she couldn’t get one. (a ticket)

    Öncesinde veya sonrasında hiçbir şey olmayan yerde ones, some ve any çoğul değiştirme olarak kullanılır:
    A: Have either of you got any one pound coins for this machine?
    B: Let me see, I’ve definitely got some.
    C: I’m afraid I don’t have any.

    Resmî durumlarda ‘the one(s)’ anlamında değiştirme olarak that ve those kullanılabilir:
    The water for the factory was that from the local reservoir.

    Resmî durumlarda bilhassa akademik konularda that of/those of kullanılır:
    The head has a similar shape and size to that of a mammal.

    Be, feel, seem, look gibi fiillerin ardından –ancak bir isimden önce gelmez- sıfat olarak all right kullanılır. ‘well, OK, satisfactory’ anlamına gelir. All right kullanımı daha yaygın olsa da alright şeklinde de kullanılabilir:
    A: How are you?
    B: I’m all right.
    A: Is everything all right?
    B: Yes, fine thanks.
    Was your meal all right?

    ‘well, OK, satisfactorily’ anlamında zarf olarak kullanılabilir:
    Jill is really worried about her driving test, but I think she’s doing all right.

    Yeni konu veya eylem başlatmak istendiğinde söylem belirleyici olarak kullanılabilir:
    All right, can we start the music now please?

    Bir görüşe veya yapılması gerekene katılındığını belirtmek için all right kullanılır:
    All right, you have a point but I still think we need to get more advice.

    Bir ifadenin devamını getirmek için soru olarak all right kullanılabilir. Resmî değildir:
    A: I think I’ll leave at 5. All right?
    B: Yes, that’s okay with me.

    İngilizcede thank you ve please çok kullanılır, genelde nezaketle alakalıdır. Please, daha kibar şekilde istekte bulunmak için kullanılır:
    Can I borrow your pen, please?

    Genelde could, can ve would ile yapılan isteklerde please cümle sonunda kullanılır ama başında veya ortasında da kullanıldığı durumlar vardır. Cümlenin ortasında kullanıldığında, isteği daha çok vurgular.

    Yetişkinlerle konuşan çocuklar istekte bulunurken veya izin isterken sıklıkla please kullanılırlar. Emir cümlesindeki fiillerle kibarca istekte bulunmak veya emir vermek için please kullanılır:
    Please turn to page 10.

    Bihassa yiyecek ve içeceklerle alakalı bir şeyi kibar şekilde kabul ederken please kullanılır:
    A: What would you like to drink?
    B: Orange juice, please.

    Birini bir şey yapmaya teşvik etmek veya yapması için yalvarırken please kullanılır:
    Please believe me.

    İnanılmadığı, şaşırıldığı veya sinirlenildiğini belirtmek için tek başına kullanılabilir:
    Please. Just stop doing that. It’s really irritating.

    Fiil olarak kullanılabilir:
    You can come and go as you please. (as you like)
    She was very hard to please. (to make happy)

    Kibarca bir şeye cevap vermek ve minnettarlığı göstermek için thank you ve thanks kullanılır. Thank you daha resmîdir. Bir şeyi alırken veya kabul ederken thank you ve thanks, reddederken no, thank you veya no, thanks kullanılır. Bir teklifin kabul edildiğini belirtmek için tek başına thank you kullanılabilir:
    A: Would you like some more soup?
    B: Thank you.

    Resmî olmayan konuşma dilinde teşekkür etmek için cheers veya ta kullanılabilir:
    A: There’s a coffee for you in the kitchen.
    B: Cheers. (Ta very much!)

    Thank you for/Thanks for + fiil + ing şeklinde kullanılabilir:
    Thanks for sending a card.

    Thank you isim olarak -genelde big ile- kullanılabilir:
    A big thank you to all those who helped with the sale.

    Thank fiil olarak daima bir dolaylı tümleç ve genelde for + isim/for + fiil + ing ile kullanılabilir:
    I’d like to thank you for coming here tonight.

    Olmayacak ve tam tersi olacak diye korkulan bir şey olduğunda memnuniyeti belirtmek için thank God kullanılır:
    Thank God you’re home! I was so worried that you’d had an accident.

    Teşekküre cevap vermek için you’re welcome (resmî)/not at all/no problem gibi ifadeler kullanılır. Teşekküre cevap vermek için please kullanılmaz:
    A: Thanks for the flowers. You shouldn’t have.
    B: You’re welcome.

    Genelde because of anlamında thanks to kullanılır. Yazı dilinde daha yaygındır:
    Thanks to cancer research, John is now fit and well.

    Just, özellikle konuşma dilinde yaygın kullanılan bir zarftır. Bir ifadenin anlamını kuvvetlendirmek için simply veya absolutely anlamında kullanılabilir:
    It’s just not right.

    Exactly anlamında kullanılabilir:
    You look just like your sister.

    Only anlamına gelebilir:
    His first pay cheque was just fifty pounds.

    Recently veya “konuşmadan çok kısa bir süre önce/sonra” manasına gelebilir:
    Where’s my phone? I had it just now.

    Konuşma anından kısa bir süre öncesine değinirken genelde present perfect veya past perfect kullanılır:
    I’ve just decided to sell my apartment.

    Emir cümlesinde vurgulama yapmak için kullanılabilir:
    Just shut the door quickly or we’re going to be late.

    Konuşurken özellikle isteklerde denilen ifadeyi yumuşatmak için kullanılabilir:
    Could you just open the window?

    Konuşurken kind of ve sort of çok sık kullanılır. Diğer ifadeleri yumuşatırlar. Kind of Amerikan İngilizcesinde daha yaygındır. Sort of ise İngiliz İngilizcesinde daha yaygındır:
    I’m sorry but she’s just kind of lost interest in buying the car.
    They said it was a chalet but it was more like a sort of wooden hut.

    Konuşmacının bulunduğu yerden ve konuşmacının görüş açısındaki kişilerin, şeylerin konumundan bahsederken here kullanılır:
    Do you want to stay here or go to another restaurant?

    Dinleyici veya başka birinin bulunduğı yerden ve dinleyici veya başka birinin görüş açısındaki kişilerin, şeylerin konumundan bahsederken there kullanılır:
    Our son Jim’s living in Barcelona. He wants us to go there for a holiday.

    Genelde öncesinde this, these olan isimlerle here; that, those olan isimlerle there kullanılır:
    Are these shoes here yours?
    You press that button there and the motor should start.

    Genelde bring ile here, take ile there kullanılır:
    Bring your glass here and I’ll give you some juice.
    This package has to go to the post room. Would you take it there for me, please?

    Edatlardan sonra kullanılabilirler:
    Is there a bank around here?
    It’s cold in here. Shut that door!

    Cümlenin başında, özneyle fiil yer değişmiş şekilde kullanılabilirler. En yaygın ifadeleri; here/there is x, here comes x,
    there goes x’tir:
    Here’s the CD I said I’d lend you, the Brazilian music.
    Oh look, there goes Freda on a bike. I didn’t know she had one!

    Özne zamirse özne ve fiil yer değişmez:
    A: Where’s the tin opener?
    B: There it is, on the sink.

    Birine bir şey verirken here/there you are (resmî olmayan durumlarda here/there you go) kullanılabilir. Aynı anlama gelirler:
    A: Did you get my newspaper?
    B: Yes. Here you are.
    A: Can you pass me that dictionary?
    B: There you go.

    Aranan veya beklenen birini, bir şeyi bulma; biriyle, bir şeyle buluşma anında genelde
    here/there + özne zamiri + be kullanılır:
    A: Has anyone seen my pen?
    B: Here it is, right by the phone.
    Simon! There you are! Everyone’s waiting for you!

    Bir yere varıldığında veya başka biri geldiğinde genelde here + özne zamiri + be kullanılır:
    Hello! Here we are! I hope we haven’t missed lunch?

    Telefonda veya sesli mesajda kendini tanıtırken genelde here kullanılır:
    Hi, Rex, Julia here. How are you?

    Resmî olmayan durumlarda hello ve hi’dan sonra genelde there kullanılır:
    Hello there. How’s things?

    Şaşkınlığı veya hayal kırıklığını ifade etmek için ünlem olarak oh kullanılır:
    A: We’re almost out of petrol.
    B: Oh! We’d better find a station.

    Yeni keşfedilmiş şaşırtıcı bir şeyi göstermek veya yeni bir bilgiye tepki vermek için söylem belirleyici olarak oh kullanılır. Genelde diğer söylem belirleyicilerle birlikte kullanılır:
    I can’t find the switch. Oh right, here it is.

    That’s ile başlayan ifadelerle cevap verirken genelde oh kullanılır:
    A: Some great news. I got the job in Manchester.
    B: Oh, that’s wonderful. Congratulations.

    Genelde yes ile daha olumlu, no ile daha olumsuz hâle getirilir:
    A: The council has agreed to give us some money for the town festival.
    B: Oh yes! That’s great news.

    Söylenilen kabul edilip kibarca zıddı belirtilmek istendiğinde oh right kullanılır:
    A: I’ve been trying to phone Joe this morning to get an update. He doesn’t seem to be in his office.
    B: Oh right. Well, I did see his car in the car park.

    Bir hikâye dinlenip yanıt verirken yüksek tonlamayla oh yeah kullanılır. Hikâyenin devamına ilgili olunduğunu gösterir:
    A: So then she decided to tell him what had happened.
    B: Oh yeah.

    Hayal kırıklığını yaratan sözün kabul edildiğini göstermek için oh well kullanılır. Genelde sonrasında öneri yapılır:
    A: Liz can’t come so one of us will have to drive.
    B: Oh well. Let’s just get a taxi between us.

    Kötü haberlere tepki olarak oh dear kullanılır:
    A: Veronica’s been in an accident. She’s in hospital.
    B: Oh dear. What happened?

    Nesne cümleciğini tekrar etmek yerine bazı fiillerin ardından so kullanılabilir –bilhassa kısa cevaplarda-. Genelde ardından so gelen fiiller: appear, assume, be afraid (‘regret’ anlamında), believe, expect, guess, hope, imagine, presume, reckon, seem, suppose, think’tir:
    A: Are you working on Saturday?
    B: I’m afraid so. I wish I wasn’t! (I’m afraid I’m working.)

    Olumsuz nesne cümleciği kullanmak yerine be afraid, guess, hope ve suppose’dan sonra not kullanılabilir:
    A: It looks as if Louis won’t be coming with us after all.
    B: I guess not. It’s a pity.

    Believe, expect ve think ile normalde do yardımcı fiili + ana fiil + so kullanılır:
    A: Did Frances come here this morning?
    B: I don’t believe so. Ask Hannah.

    Klasik eserlerde ve çok resmî durumlarda believe not, expect not ve think not kullanılabilir:
    Are we prepared to change our entire lives for the sake of one person? I think not.

    Genelde “bu kadar” manasında so kullanılır. Böyle kullanıldığında, zarfları ve sıfatıları niteleyen derecelendirme zarfıdır:
    Why is she so untidy?

    “Çok” manasında da kullanılır:
    That motorway is so dangerous. Everyone drives too fast.

    That ile sık kullanılır:
    It was so dark (that) we could hardly see.

    Sıfat + isimden (Niteleme sıfatı) önce so kullanılmaz, such kullanılır:
    She emailed us such lovely pictures of her and Enzo.

    Ad öbeklerini nitelemek için so değil such kullanılır:
    She is such a hard-working colleague.

    Much, many, little ve few ile so kullanılır:
    You’ve eaten so little and I’ve eaten so much!

    Karşılaştırmadan önce so değil so much kullanılır:
    My house is so much colder than yours.

    Resmî durumlarda fiilin ardından sıfat öbeği yerine so kullanılabilir:
    She is very anxious. She’s been so since the accident. (very anxious)

    Karşılaştırma yaparken more so ve less so kullanılır:
    The kitchen is very old-fashioned, the living room more so.
    (more old-fashioned than the kitchen)

    Bazı fiillerle genelde nesne cümleciğini –bilhassa kısa cevaplarda- tekrar etmek yerine so kullanılır:
    A: Will Megan be at the meeting today?
    B: I think so. (Megan will be at the meeting today)

    Özellikle konuşma dilinde bazen believe, say, tell, hear, read gibi aktaran fiillerle verilen kısa cevaplarda cümlenin başında kullanılır:
    She’s the most popular singer. So everybody says, anyway.

    “in the same way”, “as well” veya “too” anlamında kip fiil ve yardımcı fiillerle so ile be kullanılır. Bilhassa özne zamirleriyle verilen kısa cevaplarda fiili tekrarlamamak için kullanılır. Böyle kullanıldığında, özne ve fiil yer değiştirir, ana fiil tekrar kullanılmaz:
    Geoff is a very good long-distance runner and so is his wife.

    Olumsuz anlam vermek istendiğinde, not … either, nor/neither kullanılır:
    A: I don’t think she’ll be coming to the party.
    B: Nor/Neither do I. (I don’t either.)

    Konuşma dilinde ünlem cümlesinde özne ve be fiilinden veya özne ve kip/yardımcı fiilden önce so kullanılabilir:
    A: We’re out of salt.
    B: Oh, so we are!

    Sonuç veya karar cümleciği kurarken yan cümlecik bağlacı olarak so kullanılır:
    You are right, of course, so I think we will accept what the bank offers.

    Sebep veya izah cümleciği kurarken bağlaç olarak so + that kullanılır:
    They both went on a diet so that they could play more football with their friends.

    That cümleciğinden önce so + sıfat/zarf da kullanılır. Bu kalıpta very kullanılmaz:
    It was so hot that we didn’t leave the air-conditioned room all day.

    Konuşurken söylem belirleyicisi olarak çok sık kullanılır. Genelde cümle başında yer alır ve söylenileni özetlemek veya konuyu değiştirmek için kullanılır:
    So, what time does the film start?

    Şu ana kadar anlamında so far kullanılır:
    So far we have kept the news within the family.

    Şaşkınlığı veya kuşkuyu ifade etmek için cevap olarak is that so? kullanılır:
    A: When I came to the flat all the lights were still on!
    B: Oh, is that so?

    Resmî olmayan konuşmada bir şeyin boyutunu veya derecesini belirtmek için bazen so kullanılır. This’e benzer şekilde kullanılır ve genelde boyutu veya dereceyi göstermek için el hareketleri kullanılır:
    It’s about so small. (It’s about this small.)

    Bazen ‘like this’ anlamında so kullanılır:
    Hold the racket in your left hand – so. That’s right.

    Konuşma dilinde kelimelerin, öbeklerin ve cümleciklerin anlamını kuvvetlendirmek için de kullanılır. Just veya just like’a benzer anlamdadır:
    I’m so not interested.
    That’s so Jack. He always behaves like that. (That’s just like Jack.)

    Yes, no’nun zıt anlamlısıdır. Genelde bir şeye katılındığını, bir şeyin kabul edildiğini veya bir şey yapmak istendiğini belirtirken kullanılır:
    A: Do you eat fish, Lisa?
    B: Yes, absolutely.

    Birinin dinlendiğini ve onaylandığını veya konuşmasını sürdürmesinin istendiğini göstermek için cevap olarak yes kullanılabilir:
    A: Then I added just a little lemon juice.
    B: Yeah. Right.

    Olumsuz ve pekiştirme sorularına cevap verirken yes kullanılır:
    A: Haven’t you got two sisters?
    B: Yes. That’s right.

    Bahsedilen sebepler veya durumlara rağmen anlamında anyway kullanılır. Genelde cümle sonuna gelir:
    A: Is it raining, Greg?
    B: No, but bring a coat anyway. It might rain.

    Konuşurken söylem belirleyici olarak sık sık kullanılır. Söylenenin sınırlarını belirler, bu bağlamda cümle başında kullanılır. Yazarken ardından virgül konur:
    Thanks, that’d be great. Anyway, after she died, he moved from Bristol and set up his own business in Manchester… (Ana konuya dönülmesini sağladı)

    Bir ifadeyi sınırlandırmak için at least’e benzer şekilde kullanılabilir:
    A: Does it rain much in this country?
    B: No, not in the south anyway where I come from. (…where I come from anyway.)

    Anyhow, anyway ile aynı anlamdadır.

    Söylem belirleyiciler, anyway, right, okay, as I say, to begin with gibi sözcükler ve öbeklerdir:
    So, I’ve decided I’m going to go to the bank and ask for a car loan.

    So, sohbetin yeni bölümüne geçişi; well, odak noktasındaki değişimi; right, bir yanıtı; anyway, konudaki değişimi işaret eder. Konuşurken kullanılan en yaygın söylem belirleyiciler:
    anyway
    like
    right
    you know
    fine
    now
    so
    I mean
    good
    oh
    well
    as I say
    great
    okay
    mind you
    for a start

    Yazıda sık kullanılan söylem belirleyiciler:
    firstly
    in addition
    moreover
    on the other hand
    secondly
    in conclusion
    on the one hand
    to begin with
    thirdly
    in sum



    Bazı söylem belirleyiciler sohbet başlatıp sonlandırmak için kullanılırlar. Bazıları yeni konu açmak veya konu değiştirmek için kullanılırlar:
    Right, let’s get started. We need to get the suitcases into the car.
    Okay, see you then, love.
    He likes geometric shapes. He hates flowers. Anyway, we eventually found some…
    Söylenileni sıralamak için de kullanılır:
    and
    in general
    second
    to sum up
    and then
    in the end
    *secondly
    what’s more
    first (of all)
    last of all
    so
    well
    *firstly
    next
    lastly
    a … b
    for a start
    on top of that
    third(ly)


    Firstly ve secondly, first ve second’tan daha resmîdir. Bir şeyin sebeplerini veya argümanlarını sıralamak için alfabedeki harfler kullanılabilir:
    There are two reasons why I think it’s a bad idea, a because it’ll cost too much money, and b because it’ll take such a long time.

    Dinleyicinin verdiği tepkiye bağlı olarak genelde sözler değiştirilir veya başka şekilde ifade edilir. Bunun için well, I mean, in other words, the thing is, you know, you know what I mean, you see, what I mean is gibi sözcükler ve öbekler kullanılır:
    I just had to leave early. What I mean is I hated the show. It just wasn’t funny.

    Düşünülenin eski, ortak veya beklenen bir bilgi olduğu genelde you know ile işaret edilir. Yeni bir bilgi; see, you see, the thing is gibi sözcük ve öbeklerle ifade edilir:
    You know, hiring a car was a great idea.

    Birini dinlerken genelde hareketlerle (kafa sallamak) veya kısa cevaplarla
    (mm, yeah, really, that’s a shame) karşılık verilir. Karşılık veriren yaygın kullanılan sözcükler:
    absolutely
    fine
    okay
    wow
    (all) right
    good
    quite (daha resmî)
    yeah
    certainly
    great
    really
    yes
    definitely
    I see
    sure

    exactly
    no
    wonderful

    that’s great/interesting/amazing/awful vb.

    Düşünceyi ifade ederken yaygın olarak kullanılanlar:
    actually
    frankly
    I think
    (I’m) sorry
    admittedly
    hopefully
    literally
    surprisingly
    amazingly
    honestly
    naturally
    thankfully
    basically
    ideally
    no doubt
    to be honest
    certainly
    if you ask me
    obviously
    to tell you the truth
    clearly
    I’m afraid
    of course
    understandably
    confidentially
    I must admit
    predictably
    undoubtedly
    definitely
    I must say
    really
    unfortunately
    essentially
    in fact
    sadly

    fortunately
    indeed
    seriously


    Söylenileni yumuşatmak, daha dolaylı şekilde söylemek için genelde kullanılan sözcükler ve ifadeler:
    apparently
    kind of
    perhaps
    roughly
    arguably
    like
    presumably
    sort of/kind of*
    I think
    maybe
    probably
    surely
    just




    sort of İngiliz İngilizcesinde, kind of Amerikan İngilizcesinde daha yaygındır.

    Dikkatlice yeni bir konuya geçiş yaparken um kullanılabilir:
    Um, could I ask you a personal question?

    Bir şey söylemeden önce –bilhassa emin olunmadığında- duraksarken erm kullanılabilir:
    He’s… erm he’s not very pleased with your work, I’m afraid.

    Olumlu veya olumsuz duygusal tepkiler verirken hooray, oops, ouch gibi ünlem ifadeleri kullanılır:
    A: The meeting’s been cancelled.
    B: Yippee!

    In fact, söylem belirleyicidir. Söylenilen bir şeyle ilgili daha detaylı bilgi verirken kullanılır:
    A: Did she pass her driving test?
    B: Yes, she did; in fact, she’s now taking an advanced driving test.

    Genelde cümlenin başında kullanılır. Resmî olmayan durumlarda sonunda da kullanılabilir.
    In fact ile benzer anlamda kullanılan diğer söylem belirleyiciler:
    in actual fact, as a matter of fact, in point of fact, actually, in truth

    Resmî olmayan dilde okay (OK) kullanılır. Söylenenin anlaşıldığını, kabul edildiğini, katılındığını göstermek için söylem belirleyici olarak kullanılır:
    A: Why don’t you get a lift with Raviv?
    B: Oh, okay.

    Sohbetin yeni aşamasına veya yeni konuya geçerken genelde okay kullanılır:
    Okay, let’s get into groups of four now.

    Sohbeti noktalarken de kullanılır:
    Right, okay, take care of yourself. Bye.

    Anlaşılıp anlaşılmadığını görmek için sıklıkla okay? kullanılır. Genelde cümle sonuna gelir:
    I know it’s difficult to talk … just nod or shake your head. OK?

    Bir şeyin sorun olmadığını söylerken sıfat olarak sıklıkla kullanılır:
    A: Thanks for helping me out.
    B: That’s OK. No problem.

    Sağlık durumundan bahsederken kullanılır:
    A: How are you?
    B: I’m okay, thanks.

    Durumun tatmin edici –ne çok iyi ne çok kötü- olduğunu söylemek için kullanılır:
    ‘What do you think of my plans?’ ‘They’re okay,’ Jenny said unenthusiastically.

    Resmî olmayan konuşmada ‘eh işte, fena değil’ anlamında zarf olarak kullanılır:
    The Internet was down all morning, but it seems to be working okay now.
    Konuşurken genelde sözün başında, sorulan soruyu düşünürken well kullanılır:
    A: How was your meeting?
    B: Well, it’s difficult to say. I think they liked our presentation but I am not sure.

    Konudaki küçük değişikliği veya söylemek üzere olunan şeyin tam olarak beklenen olmadığını göstermek için well kullanılabilir:
    A: Did you like that book?
    B: Well, it was interesting, but war stories are not really my favourite.

    Söylenen biraz değiştirilmek istendiğinde veya bir şeyi başka türlü ifade ederken well kullanılabilir:
    Fiona is feeling better. Well, she’s much better than she was. She’ll be back to work on Monday.

    Bir şeyin doğru olduğunu kabul ederken well kullanılabilir:
    A: It’ll take four hours to get to Glasgow.
    B: It’ll take more than that. We’ll have to stop for a break somewhere.
    A: Well, that’s true.

    Birisinin bir şeyi anlatması istenirken yüksek tonlamayla soru şeklinde kullanılabilir:
    Well? What did you say to her?

    Bir şey iyi şekilde veya düzgünce yapılırken zarf olarak kullanılabilir:
    He drives very well.

    -ed hâlindeki bir kelimeden önce sık kullanılır –genelde arada tire olur-:
    This table isn’t very well-made.

    Well ve good benzer anlamdadır ancak good zarf olarak kullanılmaz.

    Normalde be, look, get gibi bağlayıcı fiilin ardından sağlığı yerinde anlamında sıfat olarak well kullanılır. Amerikan İngilizcesinde bu bağlamda well yerinde genelde good kullanılır:
    Are you feeling OK? You don’t look very well.

    Dinleyicinin aynı bilgiye vâkıf olduğunu kontrol etmek için genellikle you know kullanılır:
    Well, what can I say, you know, I want my career to go far.

    Bazen konuşurken düşünecek zaman kazanmak için kullanılır:
    A: Did you like the play?
    B: Well, I’m not sure, it was, you know, it was interesting.

    Dinleyiciyle bilgi paylaşılmak istendiğinde genelde you see kullanılır:
    You see, I don’t think she likes folk music so I think she’ll say no.

    İNGİLİZCE TÜRLERİ

    Amerikan İngilizcesinde (Aİ) konuşmacılar yön tarif ederken genelde be going to
    (resmî olmayan kısaltılmış hâli gonna) kullanırlar. İngiliz İngilizcesinde (İİ) konuşmacılar normalde emir cümlesi, geniş zaman veya will’li gelecek zaman kullanırlar:
    You’re gonna go three blocks and then you’re gonna see an apartment building on the left with 1228 above the door. (Aİ)
    Take this street here on the right, then go about two hundred yards till you come to a set of traffic lights. (İİ)

    İİ’de burn, dream, lean, learn, smell, spell, spill gibi fiiller geçmiş kipiyle veya ed alarak kullanılabilirler –learned/learnt-. Aİ’de ed alırlar.

    İİ’de fit’in geçmiş kipi genelde fitted’tır. Aİ’de ise sıklıkla fit olarak kullanılır. İİ’de get’in üçüncü hâli got iken, Aİ’de gotten’dır. Aİ’de başarılara değinirken ‘manage to’ veya
    ‘be able to’ anlamında get + to + fiil kullanımı yaygındır:
    Did you get to go to very many games?

    İİ’de konuşurken sahiplikten veya ilişkilerden bahsederken Aİ’ye göre daha yaygın kullanılır. Aİ’de genelde have fiili kullanılır.

    İİ’de genelde gelecekten bahsederken –özellikle resmî durumlarda- I ve we ile shall kullanılır. Aİ’de will tercih edilir.

    İİ’de konuşurken genelde kip fiilli kısa cümleciklerde do fiili kullanılır –bilhassa kısa cevaplarda-. Aİ’de ise sadece kip fiil kullanmak tercih edilir:
    A: I don’t reckon I’ll get all As this time.
    B: No.
    A: I might do, but I doubt it. (İİ)
    A: I might, but I doubt it. (Aİ)

    Present perfect, İİ’de Aİ’ye göre daha yaygındır. Aİ’de konuşmacılar genelde geçmiş zaman kullanırlar –İİ’de özellikle already ve yet ile present perfect kullanılır-:
    We’ve already booked our holiday for next year. (İİ)
    Did they pick the golf team yet? (Aİ)

    Past perfect, Aİ’de daha yaygındır –bilhassa konuşmacı geçmişte yaşanan başka bir olaydan önce bir şeyin gerçekleştiğini gördüyse-:
    A: Did you watch it?
    B: We had watched it, uh, I guess Sunday night and Monday night, but we didn’t get to watch it tonight. (Aİ)
    We watched the news, then we watched a documentary. (İİ)

    İİ’de at the weekend, Aİ’de on the weekend kullanılır. Aİ’de olumsuz fiilden sonra
    in + zaman dilimi, İİ’de ise for + zaman dilimi kullanılır. İİ’de cadde/sokak adlarıyla in, Aİ’de on kullanılır. Zaman diliminin sonundan bahsederken Aİ’de çoğu durumda through kullanılırken, İİ’de to veya till kullanılır:
    I was doing twelve hours a day from Monday till Friday and twelve and a half on a Saturday. (Aİ’de: Monday through Friday)

    Resmî olmayan konuşmada Aİ’de genelde sıfattan önce really yerine real kullanılır. Çoğu konuşmacı bunu normal karşılamaz:
    That’s real funny! (İİ: really funny)

    Aİ’de genelde good, İİ’de ise well kullanılır. Özellikle How are you?, How’s it going? gibi sorularından ardından böyle cevap verilir:
    A: How are you?
    B: I’m good. (İİ’de I’m well/I’m fine.)

    Aİ’de sıfat veya zarf olarak likely kullanılırken, İİ’de sadece sıfat olarak kullanılır:
    There will likely be other announcements before the end of this year.
    (Zarf, İİ’de There are likely to be)

    Pekiştirme soruları İİ’de çok daha yaygındır. Resmî olmayan durumlarda Aİ’de konuşmacılar genelde şaşkınlığı veya duygusal bağı gösteren yanıtlarda yüksek tonlamayla pekiştirme kullanırlar. Pekiştirme, olumlu cümleyse olumlu; olumsuz cümleyse olumsuz şekilde yapılır. İİ’de pek kullanılmaz:
    A: I took the Chinese course last semester.
    B: Oh, you did? (İİ’de Oh, did you? alçalıp yükselen veya yüksek tonlamayla)

    Aİ’de right pekiştirmesi daha yaygındır.

    İngilizcede pek çok lehçe vardır. Lehçe, aksanla karıştırılmamalıdır. Aksan, sözcükleri telaffuz etme şeklidir. Lehçe ise ülkenin belli yerlerinde veya belli bir grup insan tarafından konuşulan dil şeklidir. Lehçe örnekleri:
    I ain’t going to school today. (Standart: I’m not going to school today.)
    She don’t understand. (Standart: She doesn’t understand.)
    Would you like a cheese cob? (İngiltere’nin kuzeyinde kullanılır, anlamı bread roll’dür)

    Normalde İngilizcede nobody, nowhere, never, nothing gibi olumsuz sözcüklerle olumsuz fiil kullanılmaz. Ancak bazı bölgesel lehçelerde iki ve üç olumsuz sözcük kullanılır:
    We couldn’t never work with nobody like that.
    (Standart: We couldn’t ever work with anybody like that.)
    Sıfatın anlamını yumuşatmak için not + olumsuz ön ek + sıfat/zarf kullanılabilir. Resmî yazı dilinde sık kullanılır:
    The crisis has been attributed, not unreasonably, to the Prime Minister’s weakness.

    Ciddi veya pek tanınmayan insanlarla alakalı durumlarda resmî dil kullanılır. Yazıda daha çok tercih edilir:
    Resmî
    Resmî Olmayan
    commence
    start
    terminate
    end
    endeavour
    try

    Gazete manşetleri sözcük grupları ve düşürme içerir. Genelde tanımlık ve fiiller –özellikle to be- çıkarılır. Sıklıkla geniş zaman kullanılır –geçmiş hadiseden bahsederken bile-. Gelecekten bahsederken genellikle to + fiil kullanılır.

    Argo, aynı gruptaki ve birbirini iyi tanıyan insanlar arasında kullanılır:
    He’s a geek. (inek –çalışma-)

    Çoğu küfür ve çirkin söz, din veya bedenle alakalıdır. En yaygın kullanılan bedenle alakalı çirkin sözler, fuck –cinsel ilişki, seks yapmak anlamında; isim ve fiil olarak kullanılır- ve shit’tir –dışkı anlamında; isim ve sıfat olarak kullanılır-. Genelde küfür ederken ünlem kullanılır. Çok keskin ifadeler beş yıldız (*****) ve en az keskin olanları tek yıldız (*) içerir:
    Damn*! She’s borrowed my camera without telling me. (Dinî)
    Oh bloody hell**! Just leave me alone, will you. (Dinî)
    Shit****! I’ve forgotten to phone Geoff. (Beden)

    Bazen çirkin sözlerle wh ünlem ifadeleri kullanılır:
    What the fuck***** has she done to my laptop!

    Çirkin sözler sıklıkla zarf ve sıfatların anlamını kuvvetlendirir:
    Where’s the bloody** key?
    He’s fucking***** dangerous. He needs to get proper skis.

    FAYDALI ÖBEKLER

    Konuşmacıya ait olmayan görüşe değinirken “…’nın söylediği/belirttiği üzere” anlamında according to kullanılır. Genelde cümle başına gelir. Devamında ad öbeği ve bazen cümlecik olur:
    According to Jeff, the film starts at 7.30.
    The government, according to a poll taken last month, may lose the next election.

    Ayrıca …”depending on” veya “in agreement with” anlamına da gelir:
    They take a test and are then put in to groups according to their ability.

    Actual, “doğru, gerçek ve aslı” anlamında kullanılan bir sıfattır. Zamana değinmez. Her zaman nitelediği isimden önce gelir:
    People think she is over thirty but her actual age is eighteen.

    Actually genelde konuşurken söylem belirleyici olarak kullanılır. Sohbette yeni konuyu, söylenilen sözdeki değişimi, zıtlığı belirtmek için kullanılır. Konu hakkında detay vermek için de kullanılır. Zamana değinmez:
    A: I suppose you’re going away this weekend?
    B: Actually, I am going to stay at home. I’ve got a lot of work to do on the computer.

    Kibarca birinin dediğini düzeltmek için de kullanılabilir:
    I think ten people, not eight, came to the meeting, actually.

    Üstü kapalı veya tahminî konuşurken kullanılan ifadeler vardır. Sayıların önünde gelenler:
    around, about, roughly, up to, at or around, approximately, in the region of, as many as

    Sayı + odd şeklinde kullanılanlar:
    Forty-odd people turned up at the demonstration. (en az 40 kişi, belki daha fazla)

    Zamandan bahsederken –odd kullanılmaz:
    It’s about seven o’clock at least.
    Sayı + asıl ad + or so:
    A: Can I have a lift to town with you?
    B: Absolutely. I’ll be leaving in ten minutes or so.

    Sayı + asıl ad + or something:
    A: What’s the weight limit for luggage?
    B: 20 kilos or something.

    Sayı + asıl ad + or thereabouts (resmî):
    Once you get to the school, turn left and our house is the first one on the left, half a mile, or thereabouts, up that road.

    Sayı + more or less:
    This is going to cost four hundred pounds, more or less.

    Sayılar arasında or kullanarak:
    The bus from the airport usually costs just three or four pounds.

    -ish son ekiyle:
    A: What time are we going out?
    B: I think Linda said that she’d pick us up at sixish.

    At all, “in any way” anlamına gelir. Vurgulamak için soru ve olumsuz cümlelerle kullanılır:
    Do you want to swim in the sea at all?

    Sıfattan önce veya sonra kullanılabilir:
    Were you at all upset by Kevin’s behaviour?
    They weren’t interested at all.

    Soruları daha kibar şekilde sormak için cümle sonunda at all kullanılır:
    Do you have any ID at all?
    Would you mind …? veya do you mind …? sorularına ve thank you yanıtına kibar şekilde cevap vermek için not at all kullanılır:
    A: Would you mind taking this parcel to the main office?.
    B: No, not at all.
    A: That’s very kind of you, thank you.
    B: Not at all.

    any, every, no ve some ile başlayan sözcüklerden sonra diğer, başka, farklı, ek anlamında else kullanılır:
    This must be someone else’s coat. It’s not mine.

    How, what, where, who ve why’dan sonra diğer, başka, farklı, ek anlamında else kullanılır:
    What else do you need apart from new shoes?

    Which’in ardından else kullanılmaz:
    Which other one do you want apart from this blue shirt?

    Bir şey gerçekleşmeyecekse sonucun ne olacağından bahsetmek için or else kullanılır:
    I’ll have to leave now, or else I’ll miss my train. (If I don’t leave now, I’ll miss my train)

    Yeni bilgiler verilirken hear that ve see that kullanılır. Hear ve see fiilleri bu kullanımda ‘understand’ veya ‘notice’ anlamına gelir. Normalde birinin söylediği şey düşünülürken hear, kounan veya görülen şey düşünülürken see kullanılır. Genelde geniş zaman ile çekimlenir ve bazen that olmadan kullanılırlar:
    I hear Kevin’s getting married in June.

    Benzer şekilde understand, learn ve gather gibi fiiller kullanılır:
    We gather that this is the key for the flat.


    Anlam
    however
    ‘any way at all’ or ‘it doesn’t matter how’
    whatever
    ‘anything at all’ or ‘it doesn’t matter what’
    whichever
    ‘any one at all’ or ‘it doesn’t matter which’
    whenever
    ‘any time at all’ or ‘it doesn’t matter when’
    wherever
    ‘any place at all’ or ‘it doesn’t matter where’
    whoever
    ‘any person at all’ or ‘it doesn’t matter who’

    Whatever you do, don’t lose this key.

    Vurgulayarak soru sorarken wh ile –ever kullanılabilir:
    Charlie, whatever are you doing? (what are…’dan daha vurgulu)

    Üstü kapalı birinden ve şeylerden bahsederken whatever, whenever, wherever ve whoever kullanılabilir:
    A: What time shall I come?
    B: Whenever, really. (no specific time/It doesn’t matter)

    Bazen kinayeli veya saygısız şekilde, genelde abartılı tarzda ilgilenilmediği söylenmek için whatever kullanılır:
    Aile: You’d better start saving money if you want to go to university!
    Çocuk: Whatever!

    Whatever’ın vurgulayıcı şekli whatsoever’dır. Olumsuz ifadelerden sonra yaygın kullanılır:
    He seems to have no ambitions whatsoever.

    Şu andan bahsederken it’s time + özne + fiilin geçmiş zaman kipi kullanılabilir:
    Gosh! It’s almost midnight. It’s time we went home.

    Konuşmacı ve dinleyiciye değinirken it’s time + to + fiil kullanılabilir:
    Come on. It’s time to start packing.

    Öneride bulunurken may/might as well kullanılabilir. Daha iyi bir alternatif görülmediğinde en kolay veya mantıklı yoldan bahsederken kullanılırlar. Might as well daha yaygındır:
    You might as well get a taxi from the station. It’ll be quicker than me coming in to get you.

    May veya might’ın ardından just kullanılarak anlam kuvvetlendirilebilir:
    Well, I think if it’s a choice between a job and a place at college, you may just as well take the job. At least you’ll earn some money.

    More or less; ‘mostly’, ‘nearly’ veya ‘approximately’ anlamına gelir. Cümlenin ortasında kullanılır:
    We had more or less finished, so we decided to go for lunch.

    Genelde sayıların ve ölçümlerin ardından kullanılır:
    It should cost you about £100, more or less.

    İnsan yaşından önce normalde more or less kullanılmaz:
    She’s about 35, I think.

    Konuşmacı, dinleyici veya herkes tarafından bilinen ya da belli olan şeylerden bahsederken
    of course kullanılır:
    A tropical climate is, of course, very humid, so we sweated all the time.

    Bir durum veya bilgi şaşırtıcı olmadığında of course kullanılır:
    He’s mega-rich and, of course, he can afford to fly first class all the time.

    Birinin bir şey yapmasına izin verilirken ‘evet’ anlamında kullanılır:
    A: Can I borrow your newspaper for a minute?
    B: Of course. Go ahead.

    Bir soru cevaplanıp dinleyiciye bilmediği bilgi verilirken of course kullanılmaz:
    A: When you were in London, did you go to any shows?
    B: Yes, we did. We went to three.
    Bir şeyi göz önünde bulundurma şeklinden veya birinin, bir şeyin nasıl etkilendiğinden bahsederken from x’s point of view kullanılır:
    From my point of view, nine-thirty would be better than nine o’clock, as I have to drop the children off at school for nine.

    ‘Opinion’ anlamında point of view kullanılır. Çoğul hâli points of view’dir:
    We all have different points of view on how we should prevent crime.

    YAZI

    Bazen iki kelimeyi bağlayıp tek kelime şeklinde yazmak için kesme işareti kullanılır:
    do not à don’t, it is à it’s, you have à you’ve

    Has ve is için ‘s, had ve would için ‘d kullanılır.

    Bir şeyin kimin olduğunu veya kimin yakın ilişkisinin olduğunu göstermek için ismin ardından kesme işareti + s kullanılır. Çoğul isimden sonra sadece kesme işareti kullanılır:
    There was a big teachers conference last week in Mexico City.

    Süreden bahsederken kesme işareti + s kullanılır. Çoğul isimden sonra sadece kesme işareti kullanılır:
    It was just ten minutes walk from my house to my office.

    Zaman yazarken bazen o’clock kullanılır.

    Kısaltmalar, genelde zamir veya isim ile fiil, fiil ile not arasında yapılır. Resmî yazılara pek uygun değildir:
    ’m = am (I’m), re = are (you’re, we’re, they’re), ’s = is and has (he’s, she’s, it’s),
    ’ve = have (’ve, you’ve, we’ve, they’ve),
    ’ll = will (I’ll, you’ll, he’ll, she’ll, it’ll, we’ll, they’ll),
    ’d = had and would (I’d, you’d, he’d, she’d, it’d, we’d, they’d)

    Cümle sonunda olumlu kısaltma kullanılmaz:
    A: I think we’re lost.
    B: Yes, I think we are. (Doğru)
    B: I think we’re. (Yanlış)

    Bir şey hakkındaki iki farklı görüş veya iki farklı şey arasındaki tezatlıktan bahsedilirken on the one hand ve on the other hand kullanılır:
    On the one hand, mobile phones are very useful and can save lives. On the other hand, people seem to use them for the most pointless and unnecessary calls.

    Genelde on the one hand olmadan tezatlığın ikinci kısmında on the other hand kullanılır:
    It’s a chaotic and disorganised country, but on the other hand it’s a very friendly and beautiful place.

    Bahsedilen bir şeyin zıddı olan şeyi vurgularken on the contrary kullanılabilir. Genelde asıl ifadenin doğru olmadığı söylenirken kullanılır ve olumsuz cümlenin ardından gelir. Yazı dilinde daha yaygındır:
    He didn’t seem offended by her criticisms; on the contrary, he seemed to enjoy them.

    İki cümlecik veya cümle arasındaki zıtlıktan bahsederken in comparison ve by comparison kullanılır. In comparison daha yaygındır. İnsanların veya şeylerin ne kadar farklı olduğunu gösterir:
    Cynthia was very nervous. Martha was quite calm by comparison.

    Zıtlığı ifade ederken in comparison with X, Y is … şeklinde kullanılabilir:
    In comparison with his older brother, who never stops talking, he’s quite shy.

    İki cümleciği bağlarken in contrast –daha yaygın- ve by contrast kullanılır. İki insan veya şey arasındaki farkı vurgularlar. In comparison ve by comparison’a göre anlamı daha kuvvetlendirirler:
    Holistic medicine treats the whole person. Conventional medicine, in contrast, treats specific symptoms and parts of the body.

    İki ad öbeği arasındaki zıtlıktan bahsederken in contrast to ve in contrast with kullanılabilir, in contrast to daha yaygındır:
    In contrast to most of the city’s museums, the art museum is modern, bright and has a friendly atmosphere.

    By contrast tek başına veya with ile kullanılabilir:
    In the south much of the land is flat. By contrast, in the north there are hills and mountains everywhere.

    Yazılmış veya konuşulmuş olan konuya değinirken it kullanılır:
    The heart is the central organ in our bodies. It is used to pump oxygen around the body through the bloodstream. (It, the heart’ın yerine kullanılmış)

    Bir cümlenin önceki kısımlarına ve cümleciğin, cümlenin tamamına değinirken this kullanılabilir. It’e göre anlamı daha fazla kuvvetlendirir:
    More and more people are discovering that Tai Chi is one of the most valuable forms of exercise. This has led to a big demand for classes. (Önceki cümlenin tamamı)

    That, this’e benzer şekilde kullanılır. Ancak konudan uzak olunduğunda, that kullanılır:
    For many traditional football supporters, it is a problem that so many young girls and women attend football matches these days. That is a sexist attitude of course.

    Başka biriyle alakalı görüşlerden bahsederken de that kullanılır:
    The chairman apologised for the poor performance of the company and promised a better future for investors. That was a promise many people felt he could not possibly keep.

    Bahsedilen bir şey hakkında örnek verirken such as kullanılabilir. Normalde öncesinde virgül kullanılır. Tek örnek verileceğinde öncesinde virgül kullanılmaz:
    The shop specialises in tropical fruits, such as pineapples, mangoes and papayas.

    Like’a benzer ama daha resmîdir ve yazıda daha yaygındır. Karşılaştırma yaparken such as kullanılmaz:
    The group from Dublin all wore green, white or gold t-shirts, like the colours of their national flag.

  • Benzer İçerikler

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder